Üç ayrı mum yaktım. Oturdum karşı kıyısına yazmaya başladım. Çoğaldı mumların yangınları, tuttum onunla da yazabileceğim bütün kelimeleri yaktım. Hâl böyle olunca yazabileceğim bir şey kalmadı, yazmayı bıraktım.
Ne giriş kaldı, ne gelişme, işte sonuçta bir tek yanmış bir ben kaldım. Küllerimi sıyırıverdim masanın bir kenarına, ana düşüncelerimi, yardımcı fikirlerimi, yaşamak istediğim bütün masalların kahramanlarını da yakmaya koyuldum. Bir başka köşeye de onları ufaladım.
İnanmak zorunda olduğum ne varsa hepsini bir parşömen parçası varsaydım ve onu da tutuşturdum. İnanmak zorunda olduklarımla birlikte, gönülden inandıklarımı da tutuşturmuşum ama olsun, onlara da masada bir köşe buldum.
Nihayetinde bir köşesi kalmıştı masanın bana hibe edebileceği, az düşündüm uz düşündüm, onu da ne ile doldurabileceğimi buldum. İçimin dinmek bilmeyen gürültüsünü tuttum bir ucundan, usul usul başını okşayarak susturdum.
Sonra tütsüleyip gürültümün sessiz ağlayışlarını masanın boş kalan son köşesine oturttum.
Üç mum yakmak bana çok pahalıya mal oldu anlayacağınız. Durup dururken neyim var neyim yoksa yakıverdim ve fakat hiçbiri dışarıya zerre kadar duman sızdırmadı.
Teker teker üfleyip söndürdüm masada yanan üç mumu ve kaldığım yerden değil yandığım yerden hayatıma devam ettim.