CÜNEYT TÜRKOĞLU

Tarih: 26.12.2024 10:48

MEKTUP

Facebook Twitter Linked-in

MEKTUP

 

Hep maçlardan ve Kırıkkalespor’un durumundan bahsederdim ama bu köşe yazısında bunların dışına çıkmış olacağım. Sevgili arkadaşım Mustafa Baloğlu, içinden gelerek benim hakkımda bir yazı kaleme almış. Kendimden bahsetmeyi çok sevmem ama böylesine içten bir yazı olunca sizlerle de paylaşmak istedim. Okurken hem duygulandım, hem sevindim, mutlu oldum. Kendisine teşekkür ederek yazı üzerinde hiç oynamadan paylaşıyorum.

****

 

40 yaşına geldin, şu maçtan ne anlıyorsun?

Senin başka işin yok mu, top oynayanları izleyince ne oluyor?

22 adam top peşinde koşuyor, sen de onları izliyorsun, Allah akıl fikir versin!

Yine mi maç var? Yeter artık!

Neden Kırıkkalespor’u takip ediyorsun, başka takım mı yok? 

Şehre neden Kırıkkalespor bayrakları asmışlar, şampiyon mu oldunuz?

Futbol yazmak yerine topluma daha faydalı yazılar yazabilirsin Hocam, bilgisayar mühendisi adamsın, teknolojik dergilere yazabilirsin mesela…

Bu sözleri söyleyenler keşke onu anlayabilselerdi.

Öğleye doğru evden çıkıp Atapark’a çıkan yokuşu tırmandım. Dörtyolu geçtim, sağa döndüm, tam parka gireceğim sırada babamla karşılaştım.

1990’lı yıllarda kendisine bu sevdayı aşılayan rahmetli babasının elinden tutup götürmesiyle Fikret Karabudak Stadyumu ile ilk kez tanışmış. Dolu tribünlere, insan seline ve yeşil çimlere hayran olmuştu. Hele o taraftarın coşkulu bağırmaları. Takımla bir daha asla kopmayacak bağı o gün kurmuştu. Böylelikle başlamıştı Kırıkkalespor macerası. Buna macera demeyelim de bir tutku, bir nevi bağımlılık veya memleket sevdası demek yerinde olacak. 

Cüneyt Türkoğlu. 

Bir Kırıkkale ve Kırıkkalespor sevdalısı.

Kırmızı, lacivert ve beyaz renklere tutkun bir Kırıkkaleli. İçimizden biri.

Değerli insan Halil Eşmebaşı ile birlikte Kırıkkalespor’un tarihi köşe yazarı. 

İlk yazılarını 2007-2008 yıllarında internetin yaygınlaşmasıyla Kırıkkalespor ile ilgili forumlarda yazmaya başladı, 2010-2011 yıllarında Kırıkkale Pusula Gazetesinde köşe yazarlığına başladı ve bir daha yazmayı bırakmadı. Ayrıca günümüzde sosyal medya hesaplarından da paylaşımlarına devam ediyor.

Yıllarca Kırıkkalespor’un peşinden koştu. Kırıkkale’den ayrıldıktan sonra bile Sakarya’da üniversite okuduğu yıllarda ve memuriyete başladığı Kocaeli’de de yine armanın peşinde koşarak ona yakın deplasmanlarda takımımızı yalnız bırakmadı. 

Takımımızın sayısız maçını izledi. Hatta tarihe geçti.  Edirne’ye eşi ve çocuğuyla giderek, vefalı taraftarlarımız Erdal Aydın ve Celal Talu’dan sonra bu sene deplasmana ailesi ile giden üçüncü kişi oldu (belki başkaları da vardır, bildiğimiz kadarıyla).

Kırıkkalespor’a dair birçok anı biriktirdi. Hatta bir yazısında şöyle yazmıştı: “Çok taraftar grubu vardır ama bizim Kırıkkale'nin bir başka arkadaş. Zurna ile tempo tutup maçın büyük bölümünü zurna eşliğinde seyreden, zurna çalarken sanki düğün salonundaymış gibi arkadan "Ağ gelini çal" diye seslenen, gol yiyince acılı zurna havalarına dönen bir taraftar grubunun içinde maçı izlemekten gurur duymuştum.”

Yeri geldi eleştirdiği başkanla, teknik direktörle tartıştı, yeri geldi futbolculardan küfür ve tehdit yedi, yeri geldi taraftarlarla arası açıldı. Ama sevdasından asla vazgeçmedi. 

Hep eleştirileri konuşuldu, bazen kötü adam ilan edildi. Takımı karıştırmakla suçlandı.

Onu tanıyanlar bilir ki özünde kimseye asla kötülük düşünmez, eleştirileri yapıcıdır. Bir eleştiri yapmışsa takımın daha ileriye ve başarıya gitmesini istediği içindir. Bazen insanları karşısına alsa da kimseyle şahsi problemi olmayan, her zaman takımı düşünen bir kişiliğe sahiptir.  Onunla tartışmaya girmeden önce oturup konuşabilirsiniz, asla kırıcı ve aşağılayıcı değildir. Aksine konuşmayı çok sever, onu tanırsanız saatlerce sohbet edebilirsiniz, yeter ki damarını yakalayın J. Her daim eleştirmez, yeri geldiğinde övmesini de bilir. Doğruya doğru, haklıya haklı demeyi de bilir. 

Doğru olmayı, mert, dürüst ve yürekli olmayı, kimsenin adamı olmamayı amaç edindi. Yeri geldi çok eleştirildi, yeri geldi çok övgüler aldı ama hiçbir zaman duruşunu bozmamaya çalıştı.

Adeta hayat felsefesi olan düşüncelerini bir yazısında şöyle dile getirmişti: “Şehrimiz küçük ama ümitlerimiz ve Kırıkkalespor’a olan sevdamız büyüktür. Bu büyüklük de baki olarak kalacaktır. Bu büyüklüğe yaraşır şekilde mücadele etmek futbolcularımızın boynunun borcudur. Kazananlar hiç hata yapmayanlar değil, asla pes etmeyenlerdir.”

Yıllarını Kırıkkalespor’a verdi. 

Peki, Kırıkkalespor ona ne verdi? 

Bizim gibi iyi gününde, kötü gününde yanında olan dostluklar verdi, takım aldığı her galibiyet ve kazandığı şampiyonluk ile yarınlara dair umut verdi. 

Gurbette iken memleket özlemini Kırıkkalespor ile giderdi.

Kırıkkalespor.

Memleket.

Baba ocağı, çocukluğumuz, canımız, kanımız, aslımız, özümüz.

İyi günde, kötü günde.

Bozkırdan gök kubbeye salınan bozlaklar gibi dinmeyecek bir ses.

Nefes aldıkça söylenecek bir türkü.

Aynı Cüneyt Türkoğlu gibi, bizim de sevdamız;

Kırıkkale, Kırıkkalespor.

Sonsuza kadar.

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —