Köyün birinde zengin ve yardımsever, Halil Ağa adında biri varmış. Köylüler ve çevredeki tüm tanıyanlar tarafından çok sevilir ve sayılırmış. Köye dışarıdan gelen herkes onun odasında kalır, onun evinde karnını doyururmuş. Bu yüzden de o çevrede kimse aç ve açıkta kalmazmış. Bu yardımseverliğinden dolayı her dönem muhtar seçilir, o varken kimse karşısına aday olarak çıkmazmış.
Halil Ağa’nın yanında birçok çalışanı varmış. Bunlardan biri’’ Kâhya İbili’’, öbürü ise’’ ‘’Kel Osman’’’miş. Bu ikili Ağanın tüm işlerine koşar, Ağa da bu emektarların bazı kusurlarını görmezden gelerek, çiftlikteki yaşantılarını devam ettirirmiş.
İbili, çok küçük yaşlarda geçirdiği çocuk felci yüzünden aksayarak ince uzun vücudunu kıvrımlı bir şekilde, sükseli yürüyormuş hissi verircesine yürür, okkalı laf ve sohbetleri ile milletin ilgisini çekmeye uğraşır, olduğundan daha kabadayı görünmeye çalışırmış.
Kel Osman, kafasının sadece yan tarafında olan uzamış saçları ile şehirde gördüğü kellere özenerek uzamış saçlarını devamlı kel yerlerine örtmeye çalışan aceleci tavırları ile dikkat çeken, devamlı telaş içinde görünen biriymiş.
Aradan uzun yıllar geçince, Halil Ağa yaşlanır. Daha sonra öleceğini anlamış olacak ki çevresindekileri çağırıp hepsiyle helalleşmek ister. Oğlu olmadığı için karısına ve kızlarına, İbili ile Kel Osman’ın uzun yıllar kendilerine hizmet ettiklerini ve yine çiftlikte çalışmalarına devem etmelerini ve çocuklarının perişan olmamaları için tembih eder. Herkesle halelleşerek hayata gözlerini yumar.
Halil Ağanın ölümünden sonra onun yerini dolduracak birini ararlar ve köylüler İbili’yi muhtar, Kel Osman’da aza seçerler. Günler ayları, aylar yılları kovalayıp gider. Köyün işleri ilde ve ilçede gerekli desteği bulamaz, köye gelen misafirlerin de artık burada kalmadan ziyade, başka uzak köylere gitmeleri söylenir.
Köyde, birde’’ Sıddıka Bibi’’ vardır. Kadın ya, hani, erkek gibi kadın. Çok erkek mertlikte ve yiğitlikte eline su dökemeyeceği halde sırf kadın olduğu için bazı meclislere katılamaz ve lafını yürütemezdi. Köy sohbetlerindeki çok kişilerde Sıddıka Bibi’nin özlü sözlerini ya kendi veya Sıddıka Bibi’nin sözü diye konuşup gülüşürlerdi. Sıddıka Bibi, Halil Ağa’dan sonra ne köy yönetimini, nede gidişatı sevmez, konuyla ilgili, ileri, geri sözler söyleyerek gezerdi. Lafını da kimselerden saklamazdı. Sıddıka Bibi’nin açık sözlü ve mert tavırlarının ünü, ta başka köylere ve kasabalara kadar varmıştı.
Yine bir gün köy sakinlerinden birisi ölür. Cami önünde namazı kılınır. Hoca helallik diler ve’’ Hakkınızı helal edin’’ diye cemaate seslenir.
Sıddıka Bib,i yan taraftan gür sesi ile ‘’Bende hakkımı helal ediyorum’’ dedikten sonra cenazeye yaklaşır ve tabuta elleriyle vurarak:
‘’Güle güle git, Allah rahmet eylesin, Allah korktuklarına uğratmasın. Halil Ağam’a çok selam söyle. Buraları soracak olursa İbili muhtar, Kel Osman aza oldu de’’ der.
Hoca şöyle bocalar ve şaşırır.
‘’Hanım, ne diyorsun, ne selamı, ne demek istiyorsun der.’’
‘’Ne demek istediğimi Halil Ağa anlar. Siz, benim selamımı söyleyin’’ der.
Geçen gün bende köyümde Kore Gazimiz’in cenazesine katıldım. Aklıma bu hikâye geldi. Benimde öbür dünyaya selamım vardı. Sıddıka Bibi gibi mangal gibi yüreğim olmadığından açıkça bağırarak Mevtaya:
Ata’ma ve Kurtuluş Savaşı’mızı çok zor şartlarda yapan tüm şehitlerimize selam söyleyin diyemedim. Şunlar, şunlar çok büyük makamlara geldi. Senin’’ Misakı Milli’’ ile çizdiğin ülkemin topraklarının büyük bir kısmı çok büyük risk altında. Eşkıya birçok yere hâkim oldu, Ordumuzun üst yöneticileri örgüt kurdu diye içeri atılarak perişan edildi. Birliğimiz ve bağımsızlığımız tehlikeye düştü demek isterdim. Getirdiğin kadın haklarını, hak verdiğin kadınlar savunmuyor. Çoğumuz kuvvetliden yana tavır aldık. Hepimiz korkak olduk, günü kurtarmaya çalışıyoruz. Gidişat: Arabamızın bir duvara toslayacak gibi olması. Allah sonumuzu hayır eder inşallah demekten başka elimden bir şey gelmedi.