Anka kuşunu bilir misiniz? Elbette bilirsiniz. Bir başka adı ?Simurg? olan bu kuşun yandıkça küllerinden yeniden nasıl doğduğunu da bilirsiniz. Yandığında, yok olduğunda, varlığı bir enkaza dönüştüğünde hayata yeniden kanat çırpan bir kuş?
Çok zaman anka bildim sol göğsümün altındakini. Gözlerime kapatılan beyaz bir perdenin ardından yanmasını, kül olmasını ve yeniden hayat bulmasını izledim bir müddet. Hatta kimi zaman ankasını tutuşturan, onu yeniden nefes almaya hazırlayan biri oldum çaresizce. Kalbimle tehlikeli oyunlar oynamaya mecbur bırakıldım anlayacağınız. ?Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan. Bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.? demiş Oğuz Atay.
Gönlüm geçti yüreğime yük olacak bütün oyunlardan. Durup durup kaderime anka misali çizgiler çizmekten yoruldum. Çizdikçe kendimden kendimi pay pay eksiltiyormuşum zira. Yazık etmişim sol göğsümün altındakine. Yazık ettiniz, kalbini anka saymaya mecbur bıraktığınız herkese.
Anka kuşunu bildiniz. Kiminiz anka oldu da bildi, kiminiz anka etti de bildi. Uzun lafın kısası, ya kül ederek, ya küllerimizden doğarak?
Ne müstesna geliyor bana bilseniz, ömrümün böyle yolunu bulması. Bir sevda yüzünden sona ermesi, bir sevdayı yok ederek küllerden, enkazlardan hayat bulması?
Evet, ankayım ben. Virane bir yurda yeni bir şehir kurabildiğim için, dilsiz yaralarıma, yara kabuklarıma gülücükler çizebildiğim için, ateşten güneşe kanat çırpabildiğim için ankayım. Beton duvarların arasından filizlenebilen bir dal gibi çiçek açabildiğim için ankayım. Sayısız baharların umudunu içimde taşıyabildiğim, bütün bitişlerde yeni bir başlangıca tutunabildiğim için ankayım. Yanan kanatlarımdan bir gün olsun şikâyet etmediğim için ankayım.
Selam olsun ateşin içinden kanatlarını tutup çıkaranlara? Selam olsun sol göğsünün altındakini Zümrüdüanka sayanlara? Kalbine pansuman tutmayacak yaralar bırakılanlara selam olsun?