PROF.DR.HAMİT PEHLİVANLI


AKŞEMSEDDİN HAZRETLERİ’NİN TALEBESİ: ŞEYH ŞAMİ

Evliya Çelebi, teferruatıyla Şeyh Şami Cami ve türbesini tasvir ettikten sonra aklına gelen şu beyti de söyleyerek ziyaretini tamamlamıştır: “Hazret-i Şeyh Şami’yi geldik, ziyaret eyledik. / Çok şükür yine gelip Hakk’a ibadet eyledik.”


BOZKIRIN GÖNÜL ERENLERİ

AKŞEMSEDDİN HAZRETLERİ’NİN TALEBESİ: ŞEYH ŞAMİ

Anadolu başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasında tasavvufi cereyanların yaygın olduğu ve sosyal hayatta etkin oldukları tarihi bir vakıadır. Tasavvuf erbabının toplum hayatında, ekonomik hayatta ve zaman zaman siyasi hayatta etkin rol oynadıkları bilinen bir gerçektir. Selçuklu-Osmanlı çizgisinde tasavvuf topluluklarının Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde önemli bir vazife icra ettikleri tarihçiler ve diğer ilim insanlarınca muhtelif çalışmalarla ortaya konulmuştur. Selçuklu ve Osmanlı padişahlarının alim ve aynı zamanda ehl-i tasavvuf olan bu zatlarla ilişkileri bilinmektedir. Toplum önderleri olarak bu insanlar devlet yönetimine destek olmuşlardır. Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet’te bu geleneği devam ettirmiştir. İstanbul’un fethi başta olmak üzere askeri-teknik gelişmelere riayet ettiği gibi din ve tasavvuf erbabına da gereken ehemmiyeti vermiştir. İstanbul’un fethi sırasında Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin halifelerinden Akşemseddin hazretlerini de yanında götürerek askerin maneviyatına yardımcı olmasını istemiştir. Dolayısıyla askerin savaşma azminin artmasında ve fethin bir an önce gerçekleşmesinde askerin psikolojisi üzerinde rolü olduğu bilinmektedir. İstanbul’un fethi sırasında meydana gelen bazı olumsuzluklar ve 20 Nisan deniz yenilgisi üzerine ordunun şevki kırılmış ve dağılmaya yüz tutmuştu. Tam bu sırada Akşemseddin’in 21 Nisan 1453 tarihli mektubundaki tebşirat ile asker yeniden canlanmış ve fetih başarılmıştır. İşte Akşemseddin ve onun bağlıları toplum hayatının gelişmesine, devletin kökleşmesine katkıda bulunmuş insanlardır. 

Akşemseddin hazretleri önemli İslam alimlerinden ve mutasavvıflarındandır. Hacı Bayramı velinin kurmuş olduğu Bayramiyye tarikatına bağlı ehlisünnet bir kimsedir. Ankara’da Hacı Bayram-ı Veliye intisab ederek Anadolu’da irşat vazifesini yerine getirmeye gayret etmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da kalması için yaptığı ısrarlara rağmen O, Göynük’e yerleşerek Şemsiyye-i Bayramiyye tarikatını kurarak hocasının yolunda faaliyetlerine devam etmiştir. Böylece şan, şöhret ve saltanata yakın olmak yerine ilmî ve tasavvufî hayatı tercih ederek ömrünün sonuna kadar irşad vazifesini yerine getirmiştir. Akşemseddin hazretleri 1459’da Göynük’te vefat etmiştir. Akşemseddin Hazretlerinin sağlığında Hacı Bayram Velinin bağlılarından Bursalı Bıçakçı Seyyid Ömer Dede (emir sikkini)de Göynük’e gelmiş ve dergâha devam etmiştir. Ancak bazı konularda anlaşamamaları yüzünden Akşemseddin ile ters düşmüş ve ayrı baş çekmiştir. Böylece tasavvuf tarihinde Melamiyye denilen vahdeti vücutçu bir akımın doğmasına sebep olmuştur. Böylece Bayramilik bu tarihten itibaren iki ana kola ayrılmıştır. 

Akşemseddin’in kurduğu Şemsiyye-i Bayramiyye Tarikatının Şemsiyye kolu kendisinden sonra Göynük’te oğlu Fazlullah, Kayseri’de İbrahim Tennuri, İskilip’te Attaroğlu Muslihiddin, Ankara (Kırıkkale) ve civarında ise 15. Asrın sonu, 16. Asrın başlarında yaşadığı düşünülen Hamza eş-Şami tarafından devam ettirilmiştir. İşte Orta Anadolu’da Şeyh Şami diye meşhur olan Şeyh Hamza da Hacı Bayram-ı Veli’nin halifelerinden Akşemseddin Hazretlerinin bağlılarındandır. Tarihçi Hoca Sadeddin Efendi de Tacü’t-Tevarih adlı eserinde Şeyh Şami Hazretlerinin “Akşemseddin’in ileri gelen halifelerinden” olduğunu yazmaktadır. Hoca Sadeddin’e göre Şeyh Hamza Şami “şeyhten sonra onun postuna oturmuş ve halkı aydınlatma yolunda bulunmuştur. Rum’ yani Sivas Beylerbeyliğine bağlı Keskin adlı köyde toprağa verilmiştir.” Burada Hoca Sadeddin Efendi teferruata girmeyerek defnedildiği köyün bağlı olduğu Keskin kazasının adını vermiştir.

Şeyh Şami hazretlerinden Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde bahsetmektedirEvliya Çelebi 1646’da Erzurum Beylerbeyi Defterdaroğlu Mehmet Paşa’ya müezzin ve Erzurum gümrük kâtipliğine tayin edilmiş ve 12 Eylül ‘de İstanbul’dan Erzurum’a gitmiştir. 1647-1648 kışını Erzurum’da geçirmiştir. Bilahare Erzurum Beylerbeyi Defterdaroğlu Mehmed Paşa Kars’a tayin edilmiştir. Ancak paşa bu vazifeyi kabul etmeyerek İstanbul’a gitmek üzere yola çıkmıştır. Evliya Çelebi de onunla beraberdir. Mehmed Paşa bu sırada devlete isyan etmiş olan Varvar (Vardar) Ali Paşa’yı tenkile memur edilmiştir. Paşa bu hususta hükümete güvenmediği için Anadolu’daki diğer paşalarla anlaşmaya çalışmaktaydı. Evliya Çelebi, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden geçerek 1648’de İstanbul’a ulaşmıştır. İşte bu seyahati sırasında yolu bugün Kırıkkale’nin Sulakyurt ilçesinin merkezini oluşturan Şeyh Şami Köyü’ne de düşmüştür. Evliya Çelebi, Varvar Ali Paşa ile doğudan dönerken Şeyh Şami Köyüne de uğramış ve burada bulunan zatın türbesini ziyaret etmiştir. Evliya Çelebi o zamanki köyün mülki bağlılığını ve köyü şöyle tarif ediyor: “Şeyh Şami Sultan Köyü, Kankırı (Çankırı) ile Sivas Eyaleti arasında Keskiniçi (Keskin)’nde Kalecik Kazası Nahiyesinde iki yüz haneli, mamur, şenlikli ve güzel bir köydür. Mamur ve güzel olmakla beraber yine bazı evleri toprak içindedir. Ama birçok evleri de toprak üzerinde güzel bir şekildedir.”

Evliya’nın yazdığına göre, Şeyh Şami caminin hemen bitişiğinde (batısında) medfun bulunan zat “Bayramiyye tarikatındandır. İsimleri Hamza’dır. Hamzavî tarikatı bu zâttan kaldı, derler.” Evliya Çelebi bu zatın adının Hamza olduğu ve Hamzavi Tarikati’nin bu kimse tarafından kurulduğunun söylendiği şeklinde bir beyanda bulunmaktadır. Ancak tarihte bilinen Hamzaviliğin kurucusunun Şeyh Şami olmadığı açıktır. Hamzavilik, Hacı Bayram-ı Velinin halifesi olup 1475’te (Ethem Cebecioğlu ölüm tarihini 1496 olarak vermektedir.) Göynük’te vefat eden Ömer Dede (Emir Sikkini-Bıçakçı) ile başlayan tarikattır.

Yine Evliya’nın anlattığına göre bu zat keşif ve kerametleri ile tanınıyormuş. Rivayete göre kerametlerinden biri şöyleymiş. Bir cuma günü müritleri-sevenleri namaza hazırlanmışlar ve abdest tazelemek istemişler. Ancak bir damla su olmadığından bahisle “Ah Sultanım! Şu camiiniz yakınında bir kuyu kazdırsanız. Cümle gelip geçen birçok cemaat abdest tazeleseler, çok sevaba nail olurdunuz” derler. Bu sözler üzerine Şeyh Şami Sultan, elindeki asasıyla “bu yerden mi su çıksa” diyerek toprağa dokunduğunda Allah’ın izniyle toprağın derininden bir su fışkırıp çıkar. Bu suya “ayn-ı asa” denmektedir. Yani “Asa pınarı-Asa suyu” denmektedir. Günümüzde de “Asa suyu” diye adlandırılmaktadır. Cana can katan bir hayat pınarıdır. Evliya’nın deyimiyle “Asa Suyu bütün halkın ziyaret yeridir.” Bir zamanlar yeri bilinmekle beraber toprak altında kalmış bakımsız bir haldeyken bugünkü belediye başkanı tarafından etrafı temizletilmek suretiyle su tekrar gün yüzüne çıkarılmıştır. Bol sulu olan pınar dört lüleden akıtılmak suretiyle halkın kullanımına sunulmuş vaziyettedir. Böylece yüzyıllar sonra Şeyh efendinin hatırasına hürmeten su tekrar kullanılır hale getirilmiştir.

Şeyh Şami hazretleri caminin yan tarafında büyük bir kubbe (türbe) altında metfundur. Evliyanın anlattığına göre camiyi şeyh efendi inşa ettirmiş olup, “cami kurşunlu olmayıp (yani kubbeli değil), minaresi de bulunmamaktadır.” Anlaşıldığına göre caminin üstü düz dam şeklindedir. Ancak bugün cami çatılı olup kiremitle kaplıdır. Ayrıca 1963’te yapılmış ve caminin büyüklüğü ile mütenasip olmayan uzunca bir minaresi de bulunmaktadır. Cami taştan inşa edilmiş olmakla beraber günümüzde sıva ile kaplanmış ve beyaz badanalıdır.

Evliyanın anlattığına göre caminin mihrabının bulunduğu duvar çok geniş bir duvardır. Tavana kadar cami mihrabıdır. Evliyaya göre başka camilerde “eyle (böyle) enli ve âli (yüksek) mihrab yoktur” Sadece mihrabın bulunduğu duvar değil bütün duvarları çok geniş bir camidir. Bugünde baktığımızda pencerelerden cami duvarının enliliği çok daha iyi anlaşılmaktadır. Duvarların eni 1.20 metredir. Caminin giriş kapısı kuzeydendir. Cami içine girildiğinde ahşaptan yapılmış üstte bir asma bölme bulunmaktadır. Girişin sağından ve solundan üst kata dokuz basamaklı ahşap merdivenlerle çıkılmaktadır. Daha önceden bu merdivenlerin taştan olduğu, şimdiki ahşap merdivenlerin sonradan yapıldığı köy sakinleri tarafından anlatılmaktadır. Caminin içten içe eni 11.75 metre, boyu ise 15.30 metredir. Caminin içinde ahşap direkler mevcut olup yükseklikleri 4.59 metredir. Tavanı, orijinali bozularak günümüz anlayışıyla ters tavan olarak yeniden yapılmıştır. 

Yine Evliya’ya göre, “mihrabın içerisindeki taşlar üzerine küçük olarak işlenmiş hatt-ı kufi ve hatt-ı celi ve hatt-ı Mustasımi ve hatt-ı reyhani ve hatt-ı sülüs” bir başka yerde yoktur.” Evliya Çelebi mihraba birçok ayeti şerifler yazıldığından bahisle mihraba dair “Zekeriya (A.s.) ne zaman mihraba girse (Al-i İmran, 37)” ve “melekler, O’na nida etti… (Al-i İmran 39)” ayeti gibi ayetlerin yazılı olduğundan bahsetmektedir.  Ayrıca “Ayetü’l-kürsi ve Amene’r-resûlü gibi ayetler yazılmıştır.” Evliya Çelebi’nin hayranlıkla tasvir ettiği mihraptan bugün söz etmek maalesef mümkün değildir. Kalın taş duvar içine nakşedilmiş ayet-i kerimelerden günümüzde eser yoktur. Duvara gömülmüş mihrap yerine sonradan alçıdan yapılmış (yüksekliği 3.80 metre genişliği 1.10 metre) ve hiçbir estetik yanı olmayan bir mihrapla karşılaşmak insanı üzmektedir. Belli belirsiz okunması zor bazı yazılar mevcuttur. Ayrıca sonradan yapıldığı anlaşılan alçıdan yapılmış mihrap üzerindeki yazılar sürekli kireçle badana yapılmak suretiyle hemen hemen okunamaz hale getirilmiştir.

Evliya, camiyi hayranlıkla tasvire devam ederek “bu nurlu mihrabın iki tarafındaki duvara mermer ustası ham endişesiyle ham taşa öyle külünk vurmuş, taşları öyle küçük kazmış ve öyle bukalemun nakşı yazmış, gerçekten de sikkeyi mermerde kazmış” diye tasvir etmektedir. Mihrabı bu şekilde hayranlıkla tasvirden sonra mihrabın sağ ve sol taraflarını da tasvire devam etmektedir: “Mihrabın sağ tarafı on bölmedir, sol tarafı da on tarz üzere bölünmüştür. Her bölümünde olan bukalemun nakşı yivler, islimîler, zülfeler, girişmeler, bağlamalar, rumîler, şeşgül, sad-berg, şakayık, zülf-i nigâr, sünbül, reyhan, karanfil ve erguvan nakışları var ki sanki beyaz mermeri mermer yontucusu usta, peynir gibi burgu kalemler ile kalemkârlık edip sihir derecesinde açık sihirli tasarruflar etmiştir.” Maalesef bugün Evliya Çelebi’nin tarif ve tasvir ettiği mihrabın sağında ve solundaki süslemelerden eser yoktur. Daha sonraki dönemlerde şuursuzca ve bilgisizce yapılan bakım ve onarımdan bu cami de payını almıştır. 1648’de mevcut olan güzelliklerden hiç birisine bugün rastlayamıyoruz. Yine Evliya Çelebi’nin aktardığı rivayetlere göre “bu mihrap ve süslemeler bizzat aziz Şeyh Şami’nin kendi el işleridir. Gerçekten de öyle olmak ihtimali var. Zira keramet mertebesi Erjeng Mâni nakşı ve Behzad Ağa, Rıza-yı Vani işi gibi bir acip ve garip sanattır.

Evliya Çelebi cami ve içini, özellikle de mihrap ve mihrabın sağ ve sol taraflarında bulunan süsleme ve nakışlardan sitayişle bahsettikten sonra türbe ile ilgili bazı bilgiler vermektedir. Bugün türbeye hem dışarıdan hem de caminin batı kısmından girilmektedir. İçeriden üç-beş basamakla girilirken, dışarıdan cami bahçesinden birkaç basamakla türbenin bulunduğu yere indikten sonra normal bir şekilde düzayak girilmektedir. Evliya’ya göre “mübarek kabrinde bir heybetlilik vardır.” Gerçekten de türbenin ortasında büyük, heybetli bir kabir mevcuttur. Şeyh efendinin kabrinin sağında solunda isimleri belli olmayan ancak muhtemelen aile-i efradına ait çok sayıda kabir de mevcuttur. Türbenin içten içe uzunluğu 6.60 metre ve genişliği 5.85 metredir. Türbe duvarının kalınlığı 75 santimetredir. Türbenin duvarlarının da sonradan bazı tadilata uğradığı halk tarafından söylenmektedir.

Evliya Çelebi, teferruatıyla Şeyh Şami Cami ve türbesini tasvir ettikten sonra aklına gelen şu beyti de söyleyerek ziyaretini tamamlamıştır: 

“Hazret-i Şeyh Şami’yi geldik, ziyaret eyledik,

Çok şükür yine gelip Hakk’a ibadet eyledik.”

Netice itibariyle yüzyıllar evvel Anadolu’yu aydınlatan bir zatın yaşadığı yer ve irşat vazifesini yerine getirdiği zaviye etrafında oluşan köy, bugün kaza merkezi olarak devam etmektedir. Kırıkkale Vilayetinin küçük ama şirin ilçelerinden biri olan şehrin tarih boyunca bazı isimler aldığı bilinmektedir. “Şeyh Şami Köyü”, “Konur Nahiyesi” gibi isimlerden sonra bugünkü adı “Sulakyurt” olan şehirde hala cami ibadete ve türbe de ziyarete açık olup şehri süslemektedir. On beşinci yüzyılın sonlarından itibaren irşat faaliyetlerine devam eden Şeyh Şami Zaviyesinin 19. yüzyılın ikinci yarısında da faaliyette bulunduğu Osmanlı Arşivi’nde bulunan yazışmalardan anlaşılmaktadır. Yüzyıllar içerisindeki bütün olumsuzluklara, tahribata rağmen Şeyh Şami Cami ve türbesi ayakta durmakta ve Sulakyurt’a tarihi bir şehir görünümü vermektedir.

KAYNAKLAR

Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1997. 

Feridun M. Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), Türkiye İş Bankası Kültür yay., İstanbul 2015.

Halil İnalcık, Fatih Sultan Mehemmed Han, Türkiye İş Bankası yay., İstanbul 2019.

Orhan Fuad Köprülü-Mustafa Uzun, “Akşemseddin”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı yay., 2. Cilt, s. 301.

Ethem Cebecioğlu, Hacı Bayram Veli, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991.

Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih (hazırlayan İsmet Parmaksızoğlu), Kültür Bakanlığı yay., 5.cilt, İstanbul 1979.

M. Cavid Baysun, “Evliya Çelebi”, İslam Ansiklopedisi, Millî Eğitim Bakanlığı yay., 4. Cilt, İstanbul 1977, s.403; 

Nihal Atsız, Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1991, S.5 

Evliya Çelebi b. Derviş Mehemmed Zılli, Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1-6.Kitaplar (hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı-Robert Dankoff-Zekeriya Kurşun-İbrahim Sezgin) Yapı Kredi yay., 1.cilt, İstanbul 2011.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi (Haz. Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman), 2. Cilt 2. Kitap, YK Yayınları 2.baskı, İstanbul 2008.

Ahmet Yaşar Ocak, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Bayramî (Hamzavî) Melamileri ve Osmanlı Yönetimi”, Belleten, c. LXI, s.93;

Haşim Şahin, “Ömer Dede Sikkini”, TDV. Ansiklopedisi, 34.cilt, s.55-56.

Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BAO), EV. BRT.149-8

  • Pazartesi 22.6 ° / 11.1 ° Güneşli
  • Salı 14.1 ° / 4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 2.7 ° / -5.1 ° Orta kuvvetli veya yoğun ve sağnak şeklinde kar