Sami Şençalar
16.02.2015 22:54:18
Yeni Şafak Gazetesinden alıntıdır;
önce söylemiştik: Dostluk, yürürken belirginleşen bir şeydir. Kaç zamandır, işte bu ``yürümek`` meselesini düşünüyorum.
Yürek kelimesinin yürümekten geldiği söyleniyor. Bir insanın yürekli olup olmadığı yürüyüş esnasında ortaya çıkar. Dolayısıyla, doğrudur.
Basit olacak, olsun. Yürümenin birinci şartı, ayağa kalkmaktır.
Sezai Karakoç, "tarihte her hareket, hep bir kişinin ayağa kalkmasıyla başlamıştır" diyor.
Ayağa kalkan insan, yürümek ister. Bu, devletler ve milletler için de böyledir. Selçuklular, Osmanlılar; Almanların İkinci Dünya Savaşı macerası vs.
Niçin yürüdüğümüz, yürüyüşün kendisinden daha önemlidir. Sözgelimi, "dikili bir ağacım olsun" diye yola çıkanların büyük bir kısmı, sonradan, ormana bile razı olmamışlardır. Demek ki, o bir ağacı da istememek gerekiyor!
Daha geniş bilgi için bakınız: Ayağın afetleri.
* * *
Nasıl başlarsanız öyle gider. Doğru başlarsanız doğru, yanlış başlarsanız yanlış. Bu yüzden, "kervan yolda dizilir" sözüne pek itibar etmem.
Meyve kelimesini ele alalım. "Meyve" doğrudur, "meyva" yanlış. "Meyvalarını" dersek, sadece bir değil, fazladan üç yanlış daha yapmış oluruz. Doğrusu, "meyvelerini" olacak. Görüldüğü gibi, yanlış başladı ve öyle devam etti.
Bu örneği, elbette bir yere bağlamamız gerekiyor.
İnsanları yola dökmek de, yoldan çıkarmak da kolaydır. Bunu herkes yapabilir. Asıl kıymetli olan, sözünüze itimat edip arkanızdan gelenleri yarı yolda bırakmamaktır. Sonuna kadar yürümek yürekliliğini gösterebilmektir. ``Gaye, ulaşılamasa bile güzeldir, kutludur`` diyebilmektir. Unutmayalım ki, mevki ve makamlar geçici, hasarlar kalıcıdır.
En güzel yürüyüş ise şudur: İbrahim Ethem, tahtı bırakıyor ve ekin bekçiliği yapmaya başlıyor.
Yahut Yunus Emre``nin yürüyüşü: Ben yürürem yane yane.
* * *
Yıllar önce, "Yürüdükçe yoruyoruz seni yol / İnsanlık öldükçe nüfus artıyor" diye yazmış; kendimce, dünyevi şeyler için atılan adımları eleştirmiştim. Açıkçası, bu dünyada, peşinden yürümeye veya koşmaya değecek bir şeyin olduğuna inanmıyorum. "Dünyada garip bir yolcu gibi ol" nasihati her daim aklımda.
İnandığım, ister tek olsun, ister birlikte; ulvi bir amaç için yapılan yolculuklar, yürüyüşlerdir.
Bu yüzden, birlikte yürümek, sadece bir fikir olarak bile heyecan veriyor bana. Çünkü halis niyet üzerine atılan her adım, insanlığımızı daha çok pekiştiriyor.
Bir şey daha: Bir yere gidiyor olmak, gizemli bir şekilde, oraya varmaktan daha güzel, daha anlamlıdır. (Muzaffer Serkan Aydın``a teşekkürler.)
Yürüyüş esnasında, sadece yol arkadaşlarımızı değil, kendimizi de yakından tanıma imkânı buluruz. Tahammül sınırlarımız ortaya çıkar. Her şeyden evvel, kendimizi merak etmeye başlarız.
``Yürüyüşümüze``, Alâeddin Özdenören``in iki dizesiyle devam edelim: "Ölebilirim senin için / Bu dünyada ve öbür dünyada."
Bu derin sözleri, ancak, uzun ve zorlu bir yürüyüşü (yolculuğu) birlikte tamamladığımız bir insana söyleyebiliriz, diye düşünüyorum.
* * *
İsmet Özel``in, bir soru üzerine şu cevabı verdiği rivayet edilir: Biz dostlarımıza arka-daş deriz, ön-daş demeyiz.
Birlikte yola çıktığınız kişi, yürüyüş esnasında sizi geride (yolda) bırakıp öne yahut başka bir yere geçiyorsa, burada hem dostluktan hem de halis niyetten bahsetmek mümkün değildir. Sadece şu söylenebilir: Arkadaşını geride bırakmak, bedenin afetlerinden biridir.
Bir de hatırlatma: ``Yola çıktığı andan itibaren dönüşü veya başka bir adresi düşünmeye başlayınca insan, gideceği yere asla varamıyor.``
İBRAHİM TENEKECİ