İSLAM DİNİNİN ÖNEMİ
İnsanların hayatını büyük oranda dinlerin şekillendirdiğini dile getiren Prof. Dr. Baş, “İnsanlık tarihi boyunca ilahi ve beşeri her dinin insan yetiştirme ve şekillendirme tarzı vardır, buna bağlı olarak insan tipolojileri oluşur. Bizim dinimiz açısından bakıldığında Allah’ın vahiy olarak Hz. Peygamber aracılığıyla ilettiği buyruklarını içinde barındıran ilahi kitap, Müslüman insan modelinin oluşması için bize bilgiler veriyor ve Allah Resûlü bu bilgileri insanlara anlatıyor ve uygulatıyor.” dedi. Bütün ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadetinde de hedef Allah’ın rızasıdır, ona ermektir ve Allah’a uygun bir kul olarak yaşamaktır diyen Prof. Dr. Baş, “Yüce Allah Bakara Sûresi’nin 183. âyetinde ‘Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı’ buyuruyor ve 187. âyete kadar oruç ibadetinin anlamından ve uygulama şartlarından bahsediyor. Ramazan ayına ulaşan Müslümanların (hasta, yaşlı, yolcu ve çocuklar hariç) sayılı günlerde oruç tutmalarını Allah Teâlâ farz kılıyor ve bu ayda Kur’ân-ı Kerim’i indirmeye başladığını da bildirerek oruç ibadetinin ve Ramazan ayının önemine vurgu yapıyor.” şeklinde konuştu.
ORUÇ FARZ KILINMIŞTIR
“Sizden Öncekilere Farz Kılındığı Gibi Oruç Size De Farz Kılındı”Prof. Dr. Baş, “Kur’an’ı Kerim’in ‘oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı’ ifadesi geçmiş ümmetlerin de bu ibadetle mükellef tutulduklarını, ancak bu ibadetin şekil ve anlamını bozduklarını göstermektedir. Zira Yüce Allah son dini aracılığıyla razı olduğu şekilde oruç ibadetinde bulunulmasını istemektedir. Diğer ilahi ve ilahi olmayan ümmetlerin oruç ibadetiyle ilgili uygulama ve hassasiyetlerine baktığımızda durum daha iyi anlaşılır. Örneğin Yahudi inancında oruç; Tevrat’ın ifadesiyle ‘(Oruç tutarak) canlarınıza cefa edeceksiniz’ şeklinde anlatılıyor. Oysa Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in hiçbir sözünde orucun nefse ve bedene eziyet olduğuna dair bir söz yoktur. Biz inanıyoruz ki Yahudilikte ve Hristiyanlıkta kutsal kitaplar bozulmuştur.”
KUTSAL KİTAPLARDA YAZIYOR
“Bu anlayış Yahudilerin tarih içinde çektikleri sıkıntıların kutsal kitaplarına girmiş şeklidir. Yahudilerin Yom Kipur/Kefaret orucu, Tişah Beav/Dokuz Av Orucu, Şivah asar be-tammuz/Dördüncü ay orucu, Asarah be-tevet/Onuncu ay orucu gibi oruçları başlarından geçen olaylar için yas tuttukları oruçlardır. Bu haliyle Allah rızasının gözetilmesi noktasında İslam’daki oruç anlayışıyla çok farklıdır. Yahudiler kendilerini üstün bir ırk gördükleri için dini uygulamaları da kendilerine göre şekillendirmişlerdir, yani bozmuşlardır. Hristiyanlıkta oruç uygulaması kişilerin şekillendirdiği bir hal almıştır. Oruç sadece alkol almanın yasak olduğu ya da günde bir öğün yemek yenilerek, arada hafif yiyecekler ve gerekiyorsa ilaç alınarak sadece keyif verici maddelerden uzak durulan bir anlayışla yerine getirilmektedir. Hristiyanlıktaki bu oruç anlayışı Allah adına kararlaştırılmış, uygulanmaya çalışılan oruçtur ve Allah’ın bahsettiği oruçla alakası yoktur. Diğer taraftan beşeri inanışlardan olan Budizm’de ise oruç uygulamasında insanın tükürüğünün yutulması, dilini karıştırması dahi yasaktır. Bu oruçta da fıtrata uygun bir anlayış yoktur. Zerdüştlükte ise bedenen oruç tutulmasına karşı bir anlayış vardır. Yanlış fiil ve davranışlardan uzak olmayı oruç ibadeti saymaktadırlar. Hinduizm’deki oruç uygulamasına da kast sistemi şekil vermiştir, zira sadece din adamlarının uygulayabileceği bir ibadet olarak uygulanmaktadır.” dedi.
BEDENE EZİYET ETMEYİN
İslam dininin emrettiği oruç ve diğer dinlerdeki oruçta farklı uygulamalar bulunmaktadır diyen Prof. Dr. Baş, “İslamiyet’te oruç nefse ve bedene eziyet etmemektedir, matem ve yas için oruç tutulmamaktadır, dünyevi işlerin yapılmasına engel değildir, yıkanma ve her türlü temizliğin yapılmasına engel değildir, bir perhiz değildir, sadece din adamlarını ilgilendiren bir ibadet değildir, insan fıtratına son derece uygundur, denge gözetilir ifrat ve tefrite yer yoktur.” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Baş, “Ramazan ayında oruç tutarken Allah Teâlâ’nın bizden istediği diğer ibadetleri de yerine getiriyoruz. Kur’an-ı Kerim okunması, mukabele yapılması, namazların hassas ve titiz bir şekilde ifa edilmesi, sahur ve iftarın bilinçli olarak ifa edilmesi, teravih namazı, Kadir gecesi gibi önemli bir gecenin ibadetle idraki, itikaf, zekat, sadaka ve fitre verilmesi, bayram namazı, küslüklerin ve kırgınlıkların giderilmesi, fakirlerin gözetilmesi, çocukların sevindirilmesi, dost ve akraba ziyaretlerinin yapılması gibi. Allah rızasını kazanma gözetilerek yapılan bütün bu ibadetler, Müslümanların tazelenme ve bilinçlenmesi içindir. Ramazan ayı yoğunlaştırılmış bir gelişim kampına benzemektedir. Yapılacak şey çok, fakat vakit az. Bu mübarek ayı fırsat bilmek gerekmektedir. Çünkü Ramazan ayında yapılan ibadetlerle diğer zamanlarda yapılan ibadetlerin sevapları farklıdır, ayetlerde Allah Teâlâ ibadetlerin daha çok kabul göreceğini bildirmektedir. Nitekim Kadir Sûresi’nde Ramazan ayındaki sadece Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğu vurgulanmaktadır.” Diye konuştu.
“ORUÇ İBADETİNİN BİREYSEL VE TOPLUMSAL FAYDALARI BULUNMAKTADIR”
Oruç ibadetinin bireysel ve toplumsal faydaları olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Baş, “Bireysel faydalarını manevi ve maddi faydalar olarak iki şekilde değerlendirebiliriz. Hz. Peygamber’in ‘Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız’ sözü çok belirleyicidir. Sıhhat bulma meselesi hem bedenen hem de ruhen sıhhat bulmaya işaret etmektedir. Aynı zamanda oruç bizlere empati kurmayı, sabrı öğretiyor, bizleri şefkate, merhamete, iyiliğe ve yardımlaşmaya sevk ediyor, bizlere sağlık ve kendine güven kazandırıyor, bizdeki iç huzuru ve dış huzuru, Allah’la olan iletişimi güçlendiriyor, nefsi, iradeyi terbiye ediyor, kötülüğe ve günah karşı bir kalkan vazifesi görüyor. Allah Teâlâ koyduğu düzene kulun ne kadar ayak uydurduğunu görmek istiyor ve ayetlerinde kulların imtihan ve ibadet için yaratıldığını bildiriyor. Kula düşen görev rızâ-yı ilâhî dairesinde hareket ederek samimiyet ufkunu yakalamak olmalıdır. Bu bilinçte olan bireylerin oluşturduğu müslüman toplumu hiç şüphesiz üst düzeyde bir huzura ve kaliteye sahip olur.” dedi.
ALLAH’A KARŞI SAMİMİ OLUN
Oruç tutanların da tutmayanların da Allah’a karşı samimi olmaları gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Baş, oruç tutanların şekli bir ibadetin ilerisine giderek Allah rızası ufkunu yakalayabilmeleri gerektiğine, tutmayanların da gerekçelerinin gerçekten gerekli ve makul gerekçeler olması gerektiğine değindi. Ek olarak tutanların da tutmayanların da birbirlerinin niyetini sorgulamayıp, saygıda kusur etmemeleri gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Baş, son olarak milletimizin ve tüm İslâm âleminin Ramazan’ını tekrar tebrik ederek, İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde Ramazan ayında dahi devam eden üzüntü verici olayların, katliamların son bulması dua ve niyazında bulundu.