Tarih: 06.12.2021 09:00

Kıbrıs Gazisinin Anıları

Facebook Twitter Linked-in

                20 Temmuz 1974 tarihinde, Kıbrıs'ta Türklerin Rumlar tarafından uğradığı baskı ve zulmü önlemek Ada’da barış ve tesis etmek amacıyla gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı'nın 47. yılında çok değerli bir ordu mensubu olarak cephede ve cephe gerisinde üstün hizmetler vermiş olan Kırıkkale/Keskinli Gazi Emekli. Tank Kd. Başçavuş Hüsamettin Hüsnü ÖZDER ile Kıbrıs’a uzanan yolculuğu hakkındaki anılarını paylaşmasını istedim. Beni kırmayarak kabul ettikleri için teşekkür ederim.

 

Anadolu’nun ortasında küçük bir şehir olan, Keskin Eşrafından Terzi Sefer ve Şaziye Hanımın 7 oğlundan biri olan Gazi Hüsamettin Hüsnü ÖZDER amcama sordum. Aynı zamanda babamın emmioğlu.

- Ailenizden bahseder misiniz?

- Sekiz kardeşiz. İki kardeşim Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, diğerleri de devletimizin belli kademelerinde halen yöneticiler. Başımızın tacı bir tane bacım, kraliçemiz halen Keskin’de yaşıyor. Annem az biliyor ve babam okuma yazma bilmiyordu. Babam, ben okuma bilmiyorum çocuklarımı gerekirse köyneğimi (gömleğimi)satıp okutacağım derdi. Nihayetinde hepimizi okuttu.

Cumhuriyet kadını bir annenin çocuklarını eğitimini ötesinde hasret olsa dahi nasıl önem verdiğinin altını çizebiliriz.

- Türk Silahlı Kuvvetlerine kaç yaşında katıldınız? Askerlik sınıfınız neydi?

-1964 te 0kula başlayıp “1967 yılında askeri okulu bitirince Tankçı olarak mezun olduğumda kurada ilk görev yerim olan Erzurum Kandilli Bölgesine gittim. Kış şartları zor, imkânlarımız kısıtlı idi. Görevimiz ve tanklarımızın bakımı bizim için çok önemliydi.

Şark bölgesinde olduğum yıllar çok zorluydu. Hayatı bilmediğim, öğrendiğim yıllarda 18 yaşında idim. Hepimiz vatanperver kadirşinastık.  Birbirimize kenetlenmiştik.

Komutanlarımızla arkadaşlarımızla hep birlikte olurduk. Bölük komutanımız bizim nasıl olduğumuzu, ne yiyip, içtiğimizi görür evine öyle giderdi.

Tanklarımız kışın soğuk yazın sıcak olurdu. Her durumda araçlarımızın bakımını yapar bozuk araç bırakmaz her şartta araçlarımızı savaşa hazır tutardık.

 - Erzurum’da ağlayan bir köpek.

Birliğimizde görev yapan bir Teğmenimizin köpeği vardı. O hayvan bizimle birlikte içtima alanına, her yere gelirdi. Birliğimizin maskotu olmuştu. Hepimiz çok seviyorduk.

Erzurum Kesikköprü mevkiinde bir kazada teğmenin şehit haberini almış çok üzülmüştük. Hiç unutmadığım, unutmayacağım manzara. Al bayrağa sarılı Şehit teğmenin tabutunun tören bölük binasının önüne getirildiğinde köpeğin tabutun altında bir sağa bir sola yatarak ağladığına hep birlikte şahit olduk. Biz nasıl göz yaşlarımıza hakim olabilirdik.

Hayvan sevgisinin ne denli büyük olduğunun göstergesiydi.

Erzurum’da görevi tamamladıktan sonra 1970 yılında Ankara’da Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulunda göreve başladım.

Kıbrıs’a gitmeden önce Keskin esnaflarından Emin Kavlak’ın kızı Huriye Deniz Hanımla evlendim ve kızım Lerzan o zaman 2 yaşında idi.

Bilmediğim anılar,

Akdeniz den Anadolu ya gelen annemin tanıyamadığım babası rahmetli dedem Mehmet Çelik UÇAK hakkında Hüsnü amcamın eşi Huriye yenge sohbete öyle güzel bir anı ekledi ki benim için çok özel.  “Ulaşımın bu kadar gelişmiş olmadığı o yıllarda Kıbrıs’a gitmeden önceki gece, Hüsnü amcanı ailesi ile vedalaşması için Mehmet enişte bizi arabasıyla Keskin’e götürdü. Ertesi sabah mesaiye yetiştirdi. Rahmetli dünya tatlısı Mehmet Çelik enişte.

Bayramların coşkuyla kutlandığı yıllarda 29 Ekim, 30 Ağustoslarda arabasıyla çocuklarımızı alır fener alayının arkasından bizleri gezdirirdi. “Öyle iyi bir deden vardı ki herkese iyilik yapmak için çırpınırdı” dedi.

Geçmişe, atalarıma dair bilmediğim hikâyeler. Yüreğe dokunan bir hikâyenin içinde başka bir hikâye buluyorsun.

 - Kıbrıs’a ne zaman gittiniz?

-  Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Gösteri tatbikat Alayı Tnk.Tb.Kh.Bl.de görevli Bölük Astsubayı olarak harekata katıldım.

20 Temmuz 1974 tarihinde 1.Harekât gerçekleştiğinde biz Ankara’da kışlamızda, gece gündüz eve gitmeye fırsatımızın dahi olmadığı, hazırlıklarımızın devam ettiği yoğun mesai içindeydik.

Bir askerin barınmasından tutun her türlü ihtiyacının karşılanması için hazırlık yapıldığını, tanklarına olan sevgisini, milimetrik ayrıntıları bir tankın özelliğini öyle güzel anlatıyordu. 26 yaşında genç bir astsubayın bir sürü evladı, bir sürü sorumluluğunda insan vardı.  Tank sınıfının Türk Silahlı Kuvvetlerinin en zor güçlü muharip en vurucu sınıfı olduğunu anlattı.

İşte burada çok mühim bir detay var. Askerlik sevmeden yapılacak bir meslek değil. Seveceksin, her ayrıntıyı gözün gibi bakacak, başının çaresine bakmayı öğreneceksin savaşta ve barışta dahi.

Ankara’dan çıkmadan önce Tümen komutanımız öyle bir gideceksiniz ki “sizi gören düşman kaçacak yer arayacak” dedi. Sancağımızı selamlayarak yola çıktık.

Ankara’dan tanklarımız tren yolu ile biz karayolu ile Mersin limanına yüzde yüz kadro ile intikale başladık.

Mola verdiğimiz Konya Kulu’nun düz ovasında emniyet tedbirlerimizi almıştık. Askerlerim istirahat ediyordu. Ben, personel ve malzeme bütünlemesi ile ilgili işlerime devam ederken gece saat 01:00 gibi yakın bir köyün Muhtarı ve azalar davul zurna eşliğinde kamyonla geldi. Muhtar "  atalarımız gibi bizde savaşa giden askerimizi davul zurna ile göndermek istedik" dediler. Köy halkı evinde ne varsa bizimle bal, yağ, yufka, yumurta, ekmek sıcak yemekler sigara vb.ne varsa bizimle paylaştılar. Bizde bu yiyecekleri askerlerimize dağıttık. Halkın sevgisi yol boyu Kıbrıs’a kadar devam etti.

 Geçtiğimiz bölgelerde sigara paketleri atıyorlardı. Ben onların üzerine Konya, Mersin, Silifke diye notlar aldım. Ankara’dan Kıbrıs’a gidene kadar sevgi seli ile uğurlandık.

80 Yaşında vatanperver Türk kadını

Hüsnü Amca, Bu hikâyeyi anlatırken gözyaşlarını tutamadı ve tabi ki bende.

O günlere dair unutamadığım beni derinden etkileyen hep anlattığım bir hadise; köy muhtarı ev ev dolaşıp yiyecek toplarken 80 yaşında kimsesi olmayan Fatma Nine "evde bir şeyim yok bu 5 lirayı askerlere ver" demiş muhtara. Elindeki son parasını askerine gönderen koca yürekli Fatma Nineler ruhunuz şad olsun. Komutanda muhtara bu Fatma ninemize selam söyle elinden öp ona Magosa’yı hediye edeceğimizi söyle. ”dedi.

 

Girne Barış limanına varış,

Büyük gemilerle geldiğimiz limana inişimizde üzerimizde heyecan, karşımızda cesetler vardı. Ürpermemek elde değildi. Havada patlayan bomba sesleri ve Ağustos sıcağında Kıbrıs da ağır bir koku(muhtemelen yanık ve ceset kokusu) vardı.

 

Umutları tükenmiş görünen Kıbrıs halkı bizleri her gördüğü noktada coşkuyla selamlıyor karşılıyor.

ve şu sözleri söylüyordu. Hoş geldiniz Mehmet ”Bizi kurtarın MEHMET, bizi kurtarın…”diyor ve yalvarıyorlardı.

Lefkoşa güneyi toplanma bölgesine ulaşıp yerimizi almış hazırlıklarımıza devam ediyorduk.

 14 Ağustos gece saat 4 sularında haber geldi ikinci harekât başlıyor.

 PAROLA: BARIŞ  İŞARETİ: ZAFER     EMRİ. İle

 

Demirbaş erzakı dağıtın emri geldi. Demirbaş erzak askerin muharebeye katıldıktan sonra iki günlük yemek ihtiyacının giderilmesidir. Evet, mühimmat ve erzakımızı aldıktan sonra muharebe bölgesine intikal ettik.

Muharebe alanında düşmanla karşılıklı ateşlerimiz devam ederken üzerimizde keşif uçakları geziyordu. Uçak gittikten sonra yerimizi tespit edildiğinde bir anda üzerimize top ve havan mermileri yağıyordu. Nereden geldiğini o an anlayamadık mevzilerimizde yerimizi alırken ne olduğunu anlayamayan askerlerim vardı. Hemen tepe noktasında merminin nasıl geleceğini hesap ederek seslendim askerlerimi mevzilere topladım. Birliğimizden kimseyi göremiyor, üzerimizden mermiler yağıyor sadece yakınımızdakilerin güvenliğini sağlayabiliyorduk. Geride kalan göz bebeğimiz gibi baktığımız mermileri arabalara yüklüyorduk. Bölük komutanımızla birlikte elimizden geleni yapıp birliğimizi topluyordum.

Lefkoşe kolej bölgesi alev alev yanıyordu. Muharip birlik arkadaşlarımız silahları ile gereken korumayı sağlamışlardı.

Muharebe devam ederken günlerce askerimiz ve bizler tıraş olamadık, rütbelerimizi söktük.

 Vurulan teğmenimizin şehit haberine çok üzüldük.

1973 mezunu nişanlısı tarafından uğurlanan bir teğmen ve bir çavuş, Hamit Mandırasında tankları Rum roketatarının atışına maruz kalıp isabet alıyor. Tankın isabet aldığı en kalın yerinde 3600 fahrenheit hararet yaparak tankı delip parçalıyor. Teğmenimiz ve Çavuşumuz şehit oluyor.  Tankın içi kan gölü olduğu halde kalan tank şoförü ve doldurucu mürettebatı ile harekâta devam ediyor Şehit olan arkadaşlarımız Boğaz şehitliğine kaldırıldı.

 

Ertesi gün Ercan havaalanı bölgesinden Paşaköy bölgesine doğru ilerlerken Rum evlerinin birinden araçlarımızın önünü kesen tek başına kalmış, sivil giyimli bir genç bize ateş açtı. Bizim askerlerimizin cesaretli şekilde karşılık vermesiyle o genç cesaretli sivil adamın yere yığılışı anılarımın acı hatıralarında..

 Ne kadar düşmanda olsa hep gözlerimin önünde gencecik civan gibi bir delikanlının yaz rüzgârının esintisinde savrulan saçları gelir. Biz gerekli emniyet tedbirlerimizi aldıktan sonra araçların önünden cesedi kaldırdık. Kontrolleri yaptığımızda sırt çantasından elbisesi, beresi çıkmıştı. Tahminim Rum subayı idi. Çünkü beresinde kokart vardı elbisesini ve beresini muhafaza ediyordum sonra Kıbrıs’taki kolordu müzesine gönderdim.

Kıbrıs’ta ne kadar kaldınız?

Kıbrıs da 6 ay geçirdim.2. hareket devam ederken Magosa kalesinde umutsuzluğa kapılan mücahitler bu harekâttan sonra inanılmaz derecede sevinmişlerdi. Kazanma haberini alıp Magosa’ya kadar barışı götürdük.

 

Ailenizle nasıl haberleşebiliyordunuz?

Kıbrıs’tan Türkiye ile telefonla haberleşme imkânı zor olduğundan mektupla haberleşebiliyorduk. Mektupların ulaşması oldukça zor oluyordu.

Huriye yengem ilk mektubun 3 ay sonra geldiğini söyledi. Önce öldü haberlerini bile aldık, evimizde telefon yoktu. Yazdırmalı telefonla sıraya girerdik, dedi.

 Bir asker eşi olmak yaşanan zorluklara her türlü habere hazırlıklı olunacağının değişmez kuralı, ayrılıklara alışık olmak göründüğü kadar kolay değil. Eşiniz ansızın göreve gider, nöbete gider. Neden? diyemezsin..  Sadece savaşta değil can ve mal güvenliğinin korunması gerekli olduğu afetlerde askerimiz ailesini bırakır yardıma gider. Asker aileleri bu tür durumlara alışkındır.

Şu an ki iletişim koşullarını düşündüğümüzde çocuklarımıza bunu anlatmak çok zor.

Yavru vatandan altı ay sonra döndüğümde vatan toprağını öptüm.

Kıbrıs’a yıllar sonra devletin davetlisi olarak da gittim. Her gittiğimde şehitlikleri ziyaret ettim.

Kıbrıs’ta yaşadığınız zorluklar oldu mu?

Şehitlerimizin eşyalarını ailelerine göndermek çok zordu. Kıbrıs’a gelen şehit ailelerini şehitliklere götürdüm.

 Kıbrıs dan döndüğümde rahmetli Mehmet enişte Keskin’e gidelim dediğinde çok mutlu oldum. Dünyada eşi benzeri olmayan insandı.

Çanakkale savaşında görev alan saygı ve rahmetle andığım Kuru Oğlan lakaplı Haydar Kayır dede geleceğimi duymuş. Beni Keskindeki evimizin kapısının önünde ayakta karşıladı. Bana sarıldı. “Buyur gazim buyur. Eskiden büyükler yaşlılar Gazi, Şehit olurdu şimdi ise çocuklar Gazi, Şehit oluyor” dedi.

Gazilik madalyalarımdan ilkini saygı ile andığım KKTC Cumhurbaşkanı Rahmetli Rauf Denktaş’tan aldım. Kendisi vakur çok kibar ve asil bir insandı.

Rauf Denktaş Kıbrıs Türk halkı için göstermiş olduğu duruşuna övgüler az gelir.

 

Dr. Fazıl Küçük ile genç hukukçu, direnişçi olan Rauf Denktaş Türk askerinin Kıbrıs’a gönderilmesini Ankara’da Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya teklif eder.

16 Ağustos 1960 tarihinde 650 kişilik Türk alayı Magosa limanına ayak basar.

Halen şanlı ordumuzun mensupları Türk Barış Kuvvetlerimiz adada güvenliği sağlamaktadır.

Kıbrıs Barış Harekâtına katılmış gazilerimizi saygıyla, şehit olanları ve ebediyete intikal etmiş olanları rahmetle anıyorum.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —