İpek Yolunda evlerin ruhuna yolculuk

İpek Yolunda evlerin ruhuna yolculuk

Renkler, taş yığınlarını yuva yapan en önemli unsurlardır” diyor, 76 yaşındaki New Yorklu fotoğraf sanatçısı Lynn Gilbert… İlerlemiş yaşına inat dünyada yaptığı fotoğraf yolculuğunun bir yerinde yolu Kırıkkale'ye düşüyor, rehberi Erden Duygu aracılığıyla

 3 gün güren Kırıkkale macerasında bu şehre dair sevemedikleri tek şey otel!..

“Kırıkkale’de otelcilik anlayışı, yalnızca geceleyin başını koyacağı bir yastıktan ibaret. Otelcilik ve turizmcilik anlayışında büyük bir atlım gerekir diyor” kendisi de İzmir’de turizmcilik yapan Erden Bey… Hani haksız da sayılmaz… Turizm Bölgelerinde konakladığımız, hatta çoğu zaman konaklamaya dahi tenezzül etmediğimiz pansiyon ya da moteller dahi Kırıkkale’deki “otellerden” daha gelişmiş durumda desek, ayıp etmiş olmayız umarım…

Lynn Gilbert…

76 yaşında, babası tarafından Amerikalı, annesi tarafından Beyaz Rus…

Ömrünü vermiş fotoğrafçılığa…

Onun için bir hayat biçimi, bir yaşam felsefesi fotoğrafçılık…

Hem çekiyor, hem öğretiyor…

Bildiğini esirgemiyor…

Paylaşıyor…

Çünkü “işimi elimden alırlar” korkusu yok. İstiyor ki herkes tutkuyla bağlansın renklerin yeryüzündeki dansına…

Çok temiz, net ve anlaşılır İngilizcesi, hoşsohbetiyle dinletiyor kendisini…

Ve sizi de dinliyor.

Her sorunuza samimiyetle cevap veriyor,

Her çektiği fotoğrafı hangi teknikle çektiğini de anlatıyor,

Öğretmen edasıyla…

Bu arada “2 gün sayende rahat ettim. Tercümanlık yapmak zorunda kalmadım” diyor Erden Bey bana… Anlaşılan Lynn’in bu hoşsohbet tavrı en çok Erden Bey’i yoruyormuş…

***

Önce çocukların fotoğraflarını çekerek başlamış

Ardından da kadınları çekmeye başlamış…

Her yaştan

Her sosyoekonomik ortamdan…

Müthiş bir “kadın sosyo-ekonomik haritası” çizmiş

Fotoğraflarıyla…

 

4 yıl ara verdikten sonra bu kez de ev fotoğrafları çekmeye başlıyor.

Evlerin içini…

 

En yaşanılan

En doğal

En dökük saçık

En sade

En karmaşık

En renkli halleriyle evlerin içini fotoğraflamaya başlamış…

“Silk Road: Sublime Spaces” (İpek Yolu: Görkemli Mekânlar) adını verdiği kitabının önsözünde şöyle diyor: “Son altmış senedir dünyanın dört bir köşesindeki tarihi evleri görme ve fotoğraflarını çekme tutkumu hayata geçirdim. Bölgedeki evlerin kapısını bana açan bu deneyim, oradaki insanları daha derinden anlamamı sağladı. Kişilerin özel eşya koleksiyonlarını barındıran etnografya müzelerini gezerek çeşitli kültürleri gözlemledim ve böylece bir iç mekânın özgünlüğüne olan hayranlığım daha da arttı.

Türk insanının eşi benzeri olmayan misafirperverliği, benim gibi onların dillerini konuşmayan New York`lu bir yabancının evlerine girebilmesini mümkün kıldı. Bir gün birinin çıkıp da evlerini belgelemek isteyeceğini daha önce akıllarından geçirdiklerini zannetmiyorum.  Yeryüzünün dörtte biri kadar yol gidip oraya ulaştıktan sonra, bu evlere girememe ihtimalinin olabileceğini bir kere bile düşünmedim. Belli bir yaşa gelmiş ufak tefek bir kadın olmam, ailelerin tanımadığı erkeklerin asla davet edilmediği bu özel evlere girebilmemin asıl nedeniydi.

Altı seneye yayılan seyahatimin programı ülke genelinde çeşitli özgün ve geleneksel evlerin bulunduğu bölgeleri tespit edebilmeme dayanıyordu. Her bölgeyi itinayla seçip, her mevsim, gün ve saniye değişen ışığın kalitesinin en uygun olduğu zamanlarda ziyaret ettim.

Türkiye`deki ve başka ülkelerdeki şehirlerde, kasabalarda ve köylerde İpek Yolu üzerinde bulunan yüzlerce evi belgeledim. 25 binlik bu fotoğraf hazinesi günümüzde süratle yerlerini kısır modern evlere bırakan evleri arşivliyor.

Gideceğim yerlere ulaşabilmek için bulabildiğim her türlü ulaşım aracını kullandım: Büyük halk otobüslerini, çalışma saatlerinden tasarruf etmek için gece otobüslerini, arnavutkaldırımı dik bir tepeye çıkmak için bir golf arabasını...  Bir çiftçinin kullandığı 50 senelik eski bir traktöre bağlı paslanmış bir römorkta yolculuk etmek 16 kilometre uzaklıktaki bir eve ulaşmamın tek yoluydu. Bir keresinde de yolun kenarına serpiştirilmiş bedevi çadırlarına ulaşabilmek için Suriye çölünün öldüren sıcağında döküntü, havalandırması olmayan bir takside dokuz saat boyunca seyahat ettim.

Fotoğraflarımda umduğum sonuçları elde edemediğimde, o bölgeleri tekrar ziyaret ettim. Kapadokya`ya yaptığım üç sefer ve günlerce, muazzam karakterli bir odada gerçekleştirdiğim, gündoğumundan öğlene kadar süren fotoğraf çekimleri sonucunda, doğal ışığın da yardımıyla, istediğim fotoğrafı elde etmeyi başardım.

Dünyanın diğer bölgelerinde evler, insanların sizin görmenizi istediği şeyleri yansıtır. Türkiye`deyse evler, içinde yaşayanların ruhlarını yansıtıyor.  Başka yerlerde çok nadiren görülen bir özgünlüğü yansıtan bu yuva ve evler Türklerin hayatlarının merkezinde…”

Tüm bu çalışmalar esnasında kendisine yardımcı olanların isimlerini de tek tek anmadan edemiyor, Lynn kitabında…

Hani gönüllemeyi de iyi biliyor, en sanatçı ruhuyla…

Aynen fotoğrafını çektiği her evin fertlerine Amerika’dan getirdiği çamsakızı çoban armağanı hediyeleri verirken gönüllediği gibi…

Eee… O kadar da olsun ama değil mi?

Washington’da bulunan “National Gallery of Portraits”te fotoğrafı sergileniyor olmak öyle herkese nasip olacak bir durum değil!

Oysa Lynn Gilbert’a ait 2 fotoğraf bu galeride sergileniyor!

“Neyi fotoğraflıyorsunuz?” gibi bir soru yöneltmeye kalkıyorum bir ara…

Ve cevabımı alıyorum:

“Doğanın ışığı fotoğraflarımı aydınlatan, çevreleyen ve birbirlerine bağlayan boya fırçasıdır. Bazen benim için ‘zengin’ olan sıradan olandır: İncecik bir perdenin altında buruşmuş bir yorgan ile sevdiğim birinin fotoğrafları ile kutsanmış bir yatak; hayatını çay toplayarak geçirmiş, mükemmel bir tahammül yeteneğine sahip bir kadın. Bir iç mekânda, bir insanda ya da bir manzarada, ben özü ararım; orada var olanı asla değiştirmeden. Fotoğraflarımla aktarmayı ümit ettiğim güzellik, ona kendi vizyonumu empoze edemeyeceğim kadar güçlü.

Altmış yıl boyunca dünyanın dört bir yanındaki evleri ziyaret ettim. Kendimi önyargılarımdan kurtarmam ve sadece zihnimde kurduğum bir güzelliği aramayı bırakmak bir ömür sürdü. Güzellik gerçek olandır: detaylar, motifler, dokular, katmanlar ve insanlarla nesleler arasındaki ilişkilerdir. Güzellik benim için denge ve uyumu aramaktır.

Burada onurlandırmam gereken sanatçılar varsa, bunlar doğal ışığı ve renkleri mekânsal ilişkilerde ustaca kullanımı için Vermeer ve güçlü portreler yaratmak için kullandığı mantığa aykırı ışık ve gölge tekniği için Rembrandt`tır.

İnsanlar fotoğraflarıma baktığı zaman, görünmez olmayı, fotoğrafa bakan her insanın kendisini benim yerimde hissetmesini ve onlarla paylaştığım güzelliği ve gizemi deneyimlemelerini isterim. En büyük ümidim, bu fotoğraflara bakanların, geçmiş ve geleceğin iç içe geçtiği İpek Yolu`nu daha çok keşfetmeyi istemesidir” diyor Lynn Gilbert kendinden geçercesine…

***

Lynn Gilbert, ben kendilerine katılmadan önce dolaştığı Balışeyh Merkezdeki birkaç evde ve kendilerine katılmamla birlikte dolaştığımız Azgın Yaylası ve Kuşburnu Yaylasındaki evlerin temizliğine ve düzenliliğine hayranlığını gizlemeyerek, “Bir ara bu evlerin doğal hallerinin bu olacağı hakkında şüpheye bile düştüm” diyor.  Ama her girdiği evde yaşayan insanların ve yaşanan hayatın doğallığı karşısında, bu evlerin doğallığına ve sıcaklığına kendisini bırakıp yalnızca fotoğrafını çekmeye odaklandığını da ayrıca belirtiyor.

Balışeyh’te kendilerine rehberlik eden, (Canpolat Pehlivanlı’nın annesi) Hatice Teyze’den “nöbeti devraldıktan sonra”, Kırıkkale’mizin tanıtımı için hiçbir fırsatı kaçırmayan ve her yıl Mayıs ve Ekim aylarında Tarih Bölümü Öğrencilerine Kırıkkale gezisi yapan, Kırıkkale Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve KATAM (Kırıkkale ve Yöresi Tarih Araştırmaları Merkezi) Müdürü Doç. Dr. Hamit Pehlivanlı Hocam da beraberimizde, önce Beyobası Köyüne gidiyoruz. Lynn yalnızca içinde yaşanılan evlerle ilgilendiği için Beyobasında bulunan Tayyar Bey ve Arslan Bey konaklarının yalnızca dış cephelerinden birkaç poz fotoğraf alıp Beyobası Camii’ne giriyoruz hep birlikte. Cami avlusunda yalnızca “Pehlivanlı” soyadını taşıyan mezarları görünce dayanamayıp soruyor Lynn Gilbert:

“- Hem konakların isimleri hem de cami avlusundaki mezarların tamamı Pehlivanlı… Hem sizin de soyadınız Pehlivanlı… Kimdir bu Pehlivanlı ailesi?”

Biraz Hamit Hocam biraz ben derken kısa bir tarih dersi anlatıyoruz, her bir kelimemizi pür dikkat dinleyen doğuştan sanatçı Lynn Gilbert’a…

“Nasıl olur?” diyor…

15. Yüzyılda göçebe hayat yaşayan bir Türkmen Aşireti önce saraya tarafından taltif ediliyor ve 20. Yüzyıldan itibaren de bölgede söz sahibi, eğitimli ve kültürlü bürokratların, siyasetçilerin ya da birçok meslek erbabından kadın erkek birçok şahsı yetiştiren bir aile nasıl olabilir?

Biraz da bu işin sırrını anlattıktan sonra Hamit Hocamın Kenanbeyobası-Azgın Yaylasında bulunan babasının evine gidiyoruz… Kendi akranı insanlarla bir araya gelmenin mutluluğuyla yarım saat de burada çalışıyor. Yine aynı yaylada bulunan Mehmet Pehlivanlı’nın evinde birkaç çekim yaptıktan sonra hep birlikte Mehmetbeyobası-Kuşburnu Yaylasına geçiyoruz. Burada da Ahmet Pehlivanlı’nın evinde yaklaşık yarım süren fotoğraf çekimlerinin ardından günümüzü bitirip Kırıkkale’ye dönüyoruz.

1500 rakımdaki oksijenin etkisiyle yorulan bedenini 40 kilometrelik yol boyunca dinlendiren Lynn Gilbert ile kaldığı otelde günü değerlendirdikten sonra Celal Bayar Parkında bulunan Rahmi Pehlivanlı Sanat Kulübünde yediğimiz yemek ve çay sohbetinin ardından geç vakitlerde uğurluyoruz kendilerini…

***

Onların yolu uzun…

İpekyolu uzunca bir yol…

Elbet bizim de yolumuz uzun…

Kırıkkale’mizin ve bölgemizin tanıtımı,

Lynn Gilbert gibi, yaptığı işe âşık insanların şehrimizi keşfiyle ve bizim tanıtımımızla mümkün olacaktır. Türk insanının misafirperverliğini, sıcaklığını, samimiyetini dünyanın dört bir yanında anlatacak olan dostları bölgeye çekmek önemeli bir vazifedir.

“Kırıkkale’de ne var ki?” sorusunu en aşağılayıcı tavırlarla soranlara ve Kırıkkale’yi bir şeye benzetemeyenlere en güzel cevabı da bu sanatçılar vermektedir aslında…

Kırıkkale’mizi bir kültür ve turizm cenneti yapmaya az kaldı…

 

Gezi-Haber: HABİLHAN PEHLİVANLI