CHP'li Vekil Ahmet Önal yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; "Türk Silahlı Kuvvetlerimizin kahraman ve fedakâr personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi için daha önce verilen sözler acilen tutulmalıdır. Makam ve görev tazminatı sorunları çözülmediği için askerî personelimizin emeklilik maaşları makul seviyeye ulaşmamıştır. "Vatan savunmasının sözleşmesi olmaz." diyerek en fazla şehit veren askerî personellerimizden olan uzman çavuşlarımızın kadro istekleri acilen yerine getirilmeli, astlık, üstlük münasebetleri yeniden düzenlenmelidir. 40 yaşını dolduran tüm uzman çavuşların kadro görevlerine atanmaları sağlanmalı, bu konuda yapılması planlanan eksik düzenlemeden vazgeçilmelidir. Sözleşmeli erlerimizin mesai sonu evlerine gidebilmelerine olanak sağlanmalı, bu hususta yönetmelikle düzenleme yapılmalıdır. Eş durumu tayinlerinde yaşadıkları sıkıntılar giderilmeli, bir an önce kendilerine iyileştirme zammı verilmelidir. TSK'nin ayrılmaz bir parçası olan astsubay, uzman erbaş ve sözleşmeli erlerin özlük hakları, eğitim olanakları, sosyal hakları ve sahip oldukları yetkiler konusunda personelin moral ve motivasyonunu artırıcı önlemler ayrımcılık yapılmadan bir an önce hayata geçirilmelidir. Ancak getirdiğiniz bu kanun teklifinde belirttiğimiz hususların hiçbirinde kayda değer bir iyileştirme ya da düzenleme yapılmaması bu kanun teklifinin de öncekilerden çok da farklı olmadığını ortaya koymuş, personelimizin sorunları yine çözüm bulamamıştır. Büyük bir umutla bizlerden düzenleme yapmamızı bekleyen sözleşmeli er, erbaş, uzman çavuş, astsubay ve subaylarımızın umutları yine başka bahara kalmıştır. Kahraman TSK personelimize haklarının verilmemesi aslında yerli ve millî vurgunuzun ne kadar anlamsız ve samimiyetten uzak olduğunu ortaya koymuştur. Tüm bu sorunlar bu kanun teklifinizle yine çözülmemiş, sadece biz askerî personellerimize destek oluyoruz şeklinde kamuoyu algısı yaratılmaya çalışılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bununla birlikte ülkemizdeki en büyük sorun derin ekonomik kriz ve devamında gelen pandemi sürecidir. Bu süreçte toplumun birçok kesimi kendi kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Servisçiler, kantinciler, lokantalar, kahvehaneler, berberler, kuaförler, kafe ve çay ocakları, düğün salonu, çiçekçiler, terziler, müzisyenlerimiz, ücretli öğretmenler ne yapıyor, haberiniz var mı? Bu insanlar yaklaşık bir yıldır işsiz ve aşsız. Kapılarını çalan yok; elektrik, su, doğal gaz faturaları el yakıyor. Bu insanların sizin gözünüzde kamu ihalelerini alıp servetlerine servet katan müteahhitler kadar değeri yok.''
"Sizlere seçim bölgem Kırıkkale'den de birkaç örnek vermek istiyorum. 2000 yılında nüfusu 380 bin olan Kırıkkale, on sekiz yıllık AK PARTİ iktidarı sonunda 100 bin nüfus kaybetti ve nüfusu 280 binin altına düştü. Yani son yirmi yılda şehrin yüzde 25'i şehri terk etti. Kırıkkale'de kayıtlı işsiz sayısı 13 binin üzerinde, birçoğu üniversite mezunu. Bir dönemin sanayi kenti artık işsiz gençlerin iş bulma ümidini kaybettiği, anaların babaların gurbet yolu beklediği bir emekli kenti. Büyükşehir Belediye Kanunu'nda yaptığınız değişiklikte en çok Kırıkkale'ye zarar verdi. Bakın, Karaahmetli, Koçubaba, Kulaksız, Büyükafşar, Büyükyağlı, Konur, Köprüköy, Ceritmüminli, Hamzalı, Güzelyurt, Irmak, Kılıçlar, Hasandede ve Ahılı beldelerini kapattınız. Belediyelerin kapanmasıyla bu kasabalar artık kaderine terk edilmiş köy durumunda. Belediyelerle birlikte buradaki okulları ve sağlık ocaklarını da kapattınız. Bu ülkede iyi olan ne varsa aslında onu yok ettiniz. Kırıkkale'nin Türkiye ekonomisindeki yeri her yıl geriye gitti. Bakın, sadece Ankara'da yaşayan Kırıkkaleli sayısı 203 bin. Eski sanayi sitesinde, yeni sanayi sitesinde birçok işletme iflas etti ya da kapatıldı. Aileden esnaf olan, şehrin son kırk yılına damga vuran esnaflarımız haciz tehdidiyle karşı karşıya; dükkânlar kapalı, esnaf perişan. Kırıkkale esnafı "Aya gitmeyi bırakın da bize destek olun, ekmek teknemizi kaybetmeyelim." diyor. Yandaş kanallarda propaganda malzemesi yaptığınız kira yardımı da Kırıkkale'ye ulaşmadı. Birçok esnafımız gecikmiş kredi ödemeleri ve icralar yüzünden yeniden kredi alamıyor, bununla ilgili esnafımız acilen bir sicil affı bekliyor. Esnafın SGK, Bağ-Kur primleri pandemiye rağmen işliyor, "Hiç olmazsa salgın ortamında bu primleri almayalım." diyen de yok. Bakın, Kırıkkale'de bir esnaf ne diyor? "Ben geçmediğim Osmangazi Köprüsü'nden ya da hayatımda gitmediğim Üçüncü Havalimanı'nın garanti parasını ödemek istemiyorum. İş, aş, ekmek istiyorum." diyor.''
"Bakın, size bir resim göstereceğim, burası ülkemizin en gözde kayak merkezlerinden birinin bulunduğu yer. Hafta sonu kişi başı konaklama bedeli 1.500 liranın üzerinde. İki gün 4 kişilik bir ailenin tatil masrafı 15 bin liraya yaklaşıyor. Coronavirüs tedbirleri sebebiyle birçok işletmenin kapalı olmasına rağmen paranız varsa pek çok yerde müzik eşliğinde, sosyal mesafe kurallarına uymadan tatil yapabilir, kayağa gidebilirsiniz; hiçbir engel yok. Ama Kırıkkale'de, Çarşamba Pazarı'nda, Atatürk Bulvarı'nda, Menderes Caddesi'nde küçük bir köfteci dükkanınız varsa ya da Yahşihan Yenişehir'de 5-10 metrekarelik küçük bir dükkanınız varsa, çoluğunuz çocuğunuz rızkını kazanmaya çalışıyorsanız hafta sonu iş yerinizi açamazsınız. Neden? Çünkü pandemi var. Hafta sonu sokağa çıkma kısıtlamaları var. Dükkanınızı açarsanız cezası var. İşte, bu çifte standart iktidarınızın küçük esnafa bakışını en iyi şekilde ortaya koyuyor. Bakın, yine bir başka Kırıkkale tablosu. Bir emekli amcamız diyor ki: "En son 2.200 lira maaş aldım. Aynı gün 800 lirasını ev kirası olarak gönderdim. Elektrik faturası 183 lira. Yatmadan önce doğal gazımı kapatıyorum, çoğu zaman da evde battaniyeyle oturuyorum. Buna rağmen gelen doğal gaz faturası 400 lira. Ne yeyip ne içeceğim, bilmiyorum. Ay sonuna kadar açım." Vatandaş 5 kilo ayçiçeği yağını 80 liradan, 1 koli yumurtayı 30 liradan, 1 kilo peyniri 50 liradan almaya çalışıyor. Çiftçimiz 1 ton gübreyi 3.100 liraya, hayvancımız 1 torba yemi 130 liradan almaya çalışıyor. Tüm bu sorunları çözmesi gereken iktidarınız ortalıkta gözükmüyor. "Açım!" diyen vatandaşa da al o zaman keyif çayı iç demek de size yakışıyor. O da yetmiyor "Aya gideceğiz." diyorsunuz, yandaş medya da aydaki yeraltı zenginliklerinden bahsediyor. Ne anlatırsanız anlatın, vatandaşın derdi yoksulluk, açlık. Çünkü halktan koptunuz, gerçekleri görmüyorsunuz. Bu ülkede milyonlar umutsuz, mutsuz ama birileri keyfinde ve rahat. Buradan tüm işsizlerimize, esnaflarımıza, çiftçilerimize, asgari ücretlilerimize sesleniyorum: Türkiye, büyük ve zengin bir ülke. Bu ülkenin kaynakları herkese yetecek kadar bol, yeter ki bu ülkenin gelirlerini yandaşlara değil, vatandaşa verin'' dedi.