Tarih: 17.08.2011 13:11
ALMANYA`DA 2 HAFTA-YAZI DİZİSİ
UÇAKTAN İNER İNMEZ ALMAN POLİSİ SORDU: ALMANYA`YA NİYE GELDİNİZ
26-6-2011 ? Augsburg-ALMANYA
25-6-2011 Cumartesi günü AGİAD?ın yaptığı proje kapsamında Kırıkkale?den çeşitli meslek mensubu 7 kişi ?Turizm?? konusunda eğitim çalışmaları için Almanya?nın önce Münih havaalanına indik, daha sonra Münih?e 70 Km. uzaklıkta ki Augsburg şehrine geldik.
Yolculuğumuz gayet iyi geçti. Sadece Ankara-İstanbul uçağının Atatürk hava limanına inişi esnasında o bilinen sarsıntının biraz fazla oluşu tüm yolcuları olduğu gibi, bizi de biraz korkuttu. onun dışında her şey çok iyiydi.
Özellikle İstanbul-Münih arasında yaptığımız yolculuk kelimenin tam anlamıyla harikaydı. İstanbul?da yaşadığımız tedirginliklerin hiç birini İstanbul ?Münih hattında yaşamadık.
Münih havaalanı Münih?e 45 km. uzaklıkta, Frankfurt havaalanından sora Almanya?nın en büyük ikinci hava alanı imiş.
Üç ayrı terminalden oluşuyor. Münih?in yüz yıllık ihtiyacına cevap verecek şekilde inşa etmişler.
THY sadece Türklerin değil yabancıların da tercih ettiği havayolu olmuş.
THY?nın dünya devleri havayollarıyla rekabet ettiği gibi, birçoklarını da geride bırakmış. Hizmetleri güzel, uçakları güzel, personeli güler yüzlü, Türkiye AB kapısında bekleye dursun, THY AB?ye çoktan girmiş bile.
Haklı olarak gururlandık.
Cumartesi günü havanın tesadüfen açık olması nedeniyle uçağı inişi esnasında bazı yerleşim merkezlerinin üzerinden geçerken ve Münih-Augsburg arasında kara yolu hattından seyahat ederken gördüğümüz manzaralara hayran kaldık.
Her taraf yem yeşil, ormanlık ve ekili alanlar.
Köy evleri tek tip yapıdaydı. Hepsi bir ahenk içindeydi. Çatıları üçgen şeklinde dik olarak yapmışlar. Merak ettik sorduk bizi karşılamaya gelen şirket yetkilisine. Kışın çok kar yağıyor, karın tutmaması için üçgen şeklinde inşa edildiğini söyledi.
Yine dikkatimizi çeken bir hususta Türkiye?de gördüğümüze benzer bir manzaraydı.
Hani Türkiye?de ormanlık bir alandan geçerken ormanın içerisinde ekili bir alan gözünüze çarpar. İlk aklımıza gelen köylü dayımız tarla yapmak için ormanı yaktığıdır.
Aynı manzaraları burada gördük, hem de fazlasını.
Buğday ekili bir tarla düşünün hemen yanı başında bir o kadar ormanlık alan. Zannettik ki Almanlarda bizim tarım alanı için orman yakmışlar.
Oysa işin aslı; tarlasını yanındaki ormanlık da aynı kişilerinmiş, yani Almanya?da kişi orman sahibi olabiliyormuş, yetiştirdiği orman ürünlerini satabiliyormuş.
Gelelim esas meselemize; AB ülkeleri kendi aralarında, aday ülkelere proje karşılığında kullandırmak üzere fonlar oluşturuyorlar. Her yıl milyonlarca Erou?yu aday ülkelere bu paralar ödeniyor. Amaç aday ülkelerin AB?yi tanımalarını sağlamak, kendi ülkelerinde komuoyu oluşturmak vs.
Almanya?daki izlenimlerimizi yazımızın ilerleyen bölümlerinde anlatacağım.
Yaklaşık Bin 600 km lik yolu 2 saat 45 dakika sonra (İstanbul Münih arası) Münih havaalanına indik.
Şirket görevlisi Ahmet bey bizi havaalanından alarak 70 km. uzaklıktaki
Augsburg?daki kalacağımız otele götürdü.
Otelin bir kısmını Türkler işletiyor. Otel 3 yıldızlı diye söylemişlerdi bize. Gerçektende isminin yanında 3 yıldız var.
İlk hayal kırıklığımız otel konusunda oldu.
Hizmet anlayışları, donanımları, yemekleri, temizlik anlayışları doğrusu hiç hoşumuza gitmedi.
Böyle bir otel Türkiye?de olsa, değil üç yıldız bir yıldız bile vermezler.
Odalarda mini barları yok, telefon yok, saat sekizden sonra otelde tek bir görevli yok, yok oğlu yok.
Böyle bir otelde kalmak zorunda bırakıldık.
Bu otele proje kapsamında gelenlerin yemekhaneleri ayrı, diğer müşterilerinin yemekhaneleri ayrı.
Kırıkkale?den, Bolu?dan, İzmit?ten gelen meslek lisesi Öğrencileri vardı. O çocuklar da hayal kırıklığı yaşadılar. AB?nin en önemli ülkesi Almanya?da böyle bir manzarayla karşılaşmaları bizim gibi onların da hiç hoşlarına gitmedi.
Buradan projeyi yapan AGİAD ve Simetri turizm yetkililerinin dikkatini çekmek istiyorum, gönderdiğiz insanlar nerelerde nasıl şartlarda kalıyorlar lütfen biraz araştırsınlar.
........................................................................................................................................................................................
AVRUPA`NIN EN ESKİ İKİNCİ YERLEŞİM MERKEZİ AUGSBURG
Avrupa?nın en eski ikinci kurulan yerleşim merkeziymiş. MÖ kurulmuş. 1985 yılında 2000. kuruluş yıldönümü kutlanmış.
İkinci dünya savaşında fazla zarar görmemiş.
Almanya?nın güneyinde Bavyera eyaletinde nüfusu 270 bin. Nüfusun %10 kadar Türk yaşıyor. fabrikası, Lutfhansa uçak fabrikası, Augsburk?ta.
Türkler çoğunlukla fabrikalarda işçi ve hizmet sektöründe çalışıyorlar. Tabi ki ticaretle uğraşanlar da az değil.
Şehirdeki taksicilerin % 70 şi Türklerin eline geçmiş.
Augsburk eskiden ekonomik olarak çok daha canlıymış.
20 ye yakın tekstil fabrikası Çin?le rekabet edemeyerek kapanmış.
Kapanan fabrikalarda 20 bin işçi çalışıyormuş.
Buna rağmen ekonomisi oldukça iyi bir şehir, kişi, başına eyalet olarak (Bavyera Eyaleti) milli gelir 72 bin Euro
Ticaret yapan gurbetçilerden Malatyalı Ali Çavdar 21 yıldır dönercilik yapıyor. İşinden çok memnun. 5 ayrı yerde şubesi var. Sabah saat 09 da başlıyorlar, ertesi gün sabaha karşı 04 de kapatıyorlar.
Yanında 100 kişi çalışıyor.
Türkiye?ye dönmeyi düşünür müsünüz? diye sordum, asla dönmem dedi.
Konuştuğumuz kişilerin çoğunun Türkiye?ye geri dönme niyetleri yok.
Augsburk?ta ortalama her 200 M de bir kiliseye rastlaya bilirsiniz. Her saat başı çanlar çalıyor. Kiliselere fazla da giden de yokmuş.
40 yıldır Almanya?da bulunan ve şu anda rehberlik yapan Kalecik?li hemşerimiz Ali Osman Öztürk?ün dediği gibi refah seviyeleri arttıkça kiliseye gidenler azalmış.
Augsburk?ta 13 cami ve 11 mescit var.
Camilerin imamları diyanet tarafından atanmış,
Mescitlerin imam açığı ise Türkiye?den gelen emekli imamlarla kapatılıyormuş.
Burada ki Müslümanlar rahatça ibadetlerini yapıyorlar.
Tek sıkıntıları camilerine minare yaptıramıyorlarmış. Alman hükümeti; minarelerin boylarının kilise seviyesini geçer diye müsaade etmemiş.
Camilerden birkaçını ziyaret etme imkanımız oldu.
Şehir içindeki İslam merkezi caminde vakit namazlarında bir saf ancak oluyorlar. Cuma namazında ise cami tamamen doluyor.
Birde şehir merkezinin dışına Süleymancılar çok güzel bir cami inşa etmişler.
Gerçekten görülmeye değer bir eser.
Cami?nin adı, İslam Kültür Merkezi. 1997 yılında bitirmişler.
Cami sorumlusu hacı amcanın anlattıklarına göre, yapım aşamasında çok zorluk çekmişler. Planın onaylatılması için 5 yıl beklemişler.
Caminin mihrabından tutunda, halısını, avizesini, hatta tuvalet taşını bile Türkiye?den getirtmişler.
?hepimiz iş çıkışı geç saatlere kadar çalıştık en az veren 50 bin mark verdi?? diye anlattı.
..........................................................................................................................................................................................
MÜLL-HEİZ-KRAFT-WERK(MHKW)
27-6-2011 Ulm/Almaya
Almanya?ya gelişimizin 2. günü Augsburk?a yaklaşık 80 Km uzaklıktaki Ulm şehrinde gittik. Ulm Münih, Augsburk, Nürnberk arasında nüfusu 120 binin üzerinde yeşillikler içerisinde Tunanehri kıyısında kurulmuş güzel bir şehir. Az sayıda Türk var.
Ünlü fizikçi Albert Einstein?de Ulm?de doğmuş.
Ulm şehrini önemli kılan olay ise 13 yıl önce kurdukları Mül Heiz Kraft Merk (MHKW) isimli bir tesis.
Bu tesisi devlet kurmuş.
Ulm ve çevredeki irili ufaklı tüm belediyelerin topladıkları çöpler kamyonlarla bu tesise getiriliyor.
Tesiste yılda 140 ile 145 bin ton çöp yakılarak elektrik ve buhar üretiliyor. Fabrika ürettiği elektriği kendi ihtiyacını karşıladığı gibi kalanı da satıyor.
Ayrıca ürettiği buhar ise 400 bin konutun sıcak su ihtiyacını karşılıyor.
Fabrika 180 milyon erou ya mal olmuş.
62 çalışanı var.
Çöpün içindeki zararlı maddelerin tamamı yandığı için çevreye zarar vermiyor.
Fabrikanın kuruluşundan beri çalıştığını söyleyen kimya mühendisi Horst Heınzel?in anlattığına göre belediyeler topladıkları çöp vergilerini bu tesise aktarıyorlarmış.
Kesinlikle kar amaçlı kurulan fabrika değiliz diyor Horst Heınzel. ??Fabrikanın tüm giderlerini karşıladıktan sora artan parayı yıl sonunda belediyelere geri veriyoruz.??
Yakılan çöpün % 60 elektriğe dönüşüyor.
Fabrikadan çıkan gazlar filtreler sayesinde çevreye zarar vermiyor
Çevrede sürekli emisyonlar ölçülüyor.
Tesis ayrıca sofrada kullanılabilen tuz üretiyor.
Her yıl çöplerin içinden 5 bin ton yakın demir çıkıyor.
Atık maddelerle de dolgularda kullanıyorlarmış.
Kurulduğu yıldan beri hiç iş kazası olmamış.
Tesis özellikle Japon ve Çinlilerin dikkatini çekmiş. Sıkça ziyaret edenler varmış.
Fabrika yetkisine resim çekebilir miyiz dedik, Japon?lara, Çinli?lilere müsaade etmedik ama siz çekebilirsiniz dedi ve ekledi onlar kopyalıyorlar!
...........................................................................................................................................................................................
HİTLERİN BAŞKENT YAPMAK İSTEDİĞİ `NÜRNBERG`
28-6-2011 Almanya / Nürnberg
Nürnberk Almanya?nın Bavyera eyaletinde Münih?ten sonra ikinci büyük kenti. Nüfusu 500 bin, Augsburk?a 200 Km. uzaklıkta tarihi yapıların yoğun olduğu güzel bir kent.
Şehir 115 Km. uzunluğunda ki Pegnitz nehrinin iki yakasına kurulu.
Nüfusun %10?unu Türkler oluşturuyor.
Nürnberk?e trenle gittik. Yolculuğumuz 2 saate yakın sürdü. Tren yolculuğu boyunca gördüğümüz manzara hafızalarımıza öyle bir kazındı ki unutulması mümkün değil. Doğanın güzelliği karşısında doğrusu şaşkınlığımızı gizleyemedik.
Gözümüzün görebildiği kadar ormanlık ve ekilmiş alanlar. Gezebildiğimiz hiçbir yerde kara toprağa rastlayamadık. Her taraf yem yeşil.
Nürnberk ayrıca kalesiyle ünlü bir şehir. Kale 1200 yıllarında yapılmış, hala orjinalliğini koruyor.
Kale içinde kazılar yapılıyor.
Kaleden baktığınızda şehir ayağınızın altında.
Nürnberk Hitlerin en sevdiği şehirmiş. Eğer ikinci dünya savaşında başarılı olsaymış burayı başkent yapacakmış. En büyük nazi mitingleri Nürnberg?de yapılırmış.
Ayrıca savaş suçlularının yargılandığı mahkeme de Nürnberg?teymiş.
.............................................................................................................................................................................................
AVUSTURYA`NIN EN GÜZEL ŞEHRİ SALZBURG
29-6-2011 Salzburg/ Avusturya
Salzburg Avusturya?nın Almanya sınırına yakın bir yere kurulmuş güzel bir şehir. Aynı zamanda Avusturya?nın bir eyaleti. 150 bin nüfuslu salzburk Avusturya?nın 4. büyük kenti. Augsburk?a 300 Km uzaklıkta.
Sabah saat 09 da Augburk?tan trenle hareket ettik. Güzel bir yolculuğun ardından saat 12 sularında Salzburk?a vardık.
Salzburk?u Tuna nehrinin bir kolu olan Salzach ırmağı şehri ikiye ayırmış.
Tıpkı Almanya gibi tarihi yapılarla dop dolu bir şehir. Bakımlı, temiz, yeşil alanları göz kamaştırıyor.
İlk ziyaret yerimiz karalın sarayı.
Muhteşem bir saray. Sarayın bahçesi yeşillikler içerisinde çiçeklerle, heykellerle süslenmiş, adeta ziyaretçi akınına uğruyor, Japonlar çoğunlukta.
Salzburg kalesine doğru hareket ettiğimizde bir kalabalıkla karşılaştık. Rehberimiz Ali ağbi burası müzik dahisi Mozart?ın doğduğu ev dedi, turistler resim çektirmek için sıra bekliyorlar.
İkinci ziyaret yerimiz Salzburg kalesi oldu. Kaleye çıkmak için kişi, başı 9.5 Euro ödeyerek 200 M. yüksekliğe raylar üzerinde hareket eden teleferikle çıktık. Kale muhteşem, 1681 yılında yapılmış. Kulelerde eski toplar çok iyi muhafaza edilmiş. Şehre hakim bir noktada,
kaleden manzara doyumsuz. Salzburk?un tamamını görmeniz mümkün. Doya doya seyrettik nehir kenarına dizilmiş Salzburg?u.
Önemli anehtot; Türkiye Büyük Millet Meclisi binası mimarı Prof.Clemens Holzmeister Salzburg?luymuş .
Hitler Yahudi düşmanı olduğu kadar masonlara da düşmanmış. Yahudilerle birlikte Türkiye kaçan Holzmeister masonmuş.
Holzmeister ayrıca birçok bakanlığın, bazı kuvvet komutanlıklarının ve Sayıştaş binasını da
Mimarı imiş.
...............................................................................................................................................................
ALMANYA`NIN EN GÜZEL ŞEHİRLERİNDEN BİRİ MÜNİH
30-6-2011 Münih / Almanya
Münih Almanya?nın en güzel şehirlerinden biri olduğu söyleniyor. Bavyera eyaletinin başkenti. Nüfusu 1 milyon 250 bin civarında.
Münih Tuna nehrinin iki kenarına kurulmuş, tarih ve kültür şehri olarak biliniyor.
Burada Türkler yoğunlukta.
İndiğimiz tren istasyonu Türklerin Almanya?ya geldiği ilk istasyon özelliği taşıyormuş.
Yıllar öncesinde yapılmasına rağmen bu gün bile ihtiyaca cevap verebiliyor.
Münih denince aklınıza hemen Hitler geliyor, 1972 yılında dünya olimpiyatlarının yağıldığı yer olarak ve İsrailli sporcuların öldürüldüğü olimpiyat stadı geliyor. O muhteşem olimpiyat spor kompleksini gezme fırsatımız oldu.
O gün stadyum da yapılacak bir etkinliğin hazırlıkları varmış, önce Alman görevli girmek yasak dedi, sonra beş dakika müsaade ederek stad?ın içini görebildik.
Yahudilerin fırınlarda yakıldığı Hachau?a çok ta istememize rağmen gitme fırsatımız olmadı.
Münih?e gelinirde müze gezilmezse Münih?e gelmenin bir anlamı olmazmış. bizde teknoloji müzesini gezdik.
Bir müze ancak bu kadar güzel olabilir, kusursuz olabilir.
Kocaman bir bina, gezmekle bitmiyor. Müzede yok, yok. Aklınıza gelen her şey bu müzede. ilk madenciliğin nasıl yapıldığından tutunda, aklınıza gelebilecek her meslek dalının ilk günden bu günlere gelme sürecini kademe kademe anlatan dünyanın en büyük bilim ve teknoloji müzesi özelliğini taşıyor.
Müzede ki her şey insanın keyif alabileceği şekilde tasarlamış.
Müzede gördüklerimiz maket değil tamamı orijinal.
İlk uçak, ilk tren, ilk araba, enerji üretiminde kullanılan dev makineler, matbaacılığın ilk günlerde kullandığı makineler, bilgisayarlar, Audi?nin ilk yaptığı motorlar vs. hepsi bu müzede.
Müze ziyaretinden sonra Almanların ünlü otomobil devi BMW ziyaret ettik.
Süper bir idari binaları var.
Hemen yanında teşhir şhowroomları.
İki binanın da mimari yapıları çok farklı, göz kamaştırıyor.
2012 model arabaları sergilemişler fiyatları el yakıyor.
Sadece seyrettik.
.........................................................................................................................................................................................
YETİNGEN`DE GÜLEN CEMAATİNE AİT TÜRK OKULUNU ZİYARET ETTİK
2-7-2011 Yetingen/Almanya
Beraber yola çıktığımız Ergün İnan arkadaşımız ayarladı.
Konakladığımız Augsburg?a 30 Km. uzaklıktaki Yetingen kasabasında bulunan Gülen Cemaatine ait Türk okulunu ziyaret ettik.
Cumartesi günü saat 12 sularında iki araçla bizi bulunduğumuz otelden alarak okula götürdüler.
Güzel bir binada hizmet veriyorlar.
Münih sorumlusu Muhammet Bey bizlere okulu gezdirdi, bilgiler verdi.
Okul daha yeni sayılır. Şimdilik 110 öğrenci var. Tamamı Türk öğrenci... Hedefleri 160 öğrenciymiş.
2011-2012 Öğretim yılında Alman öğrenci de alacaklarmış.
Okulun hemen yanından 2.5 dönüm yeni bir arsa almışlar, önümüzdeki yıllarda daha da büyüteceklermiş.
Okulda sadece kız öğrenciler öğrenim görüyor.
Öğrenci başı aylık 600 Euro ücret alıyorlar.
Almanya genelinde 26 okul var Gülen cemaatine ait. Okullardaki öğrencilerin /20 si Alman öğrencilerden oluşuyor.
Öğrenciler eğitimi Almanca olarak görüyorlar.
Okul bahçesine geçtiğimizde kendimizi bir an Türkiye?de hissettik.
Çadırlar kurmuşlar, dönerler takmışlar, kebaplar, börekler, çörekler, tatlılar, mis gibi kokuyor.
çoluk çocuk, kalabalık bir ortamda bulduk kendimizi.
Mesele hemen anlaşıldı.
Meğerse okul yararına kermes düzenlemişler. Tıpkı Türkiye?de olduğu gibi...
Sağ olsun Muhammet Bey bize Türk misafirperverliğini gösterdi.
......................................................................................................................................................................................
ALMAYA?DAKİ TÜRKLER
İSMAİL ERDOĞAN
Çankırı Şabanözü?nde bulunan Arçelik fabrikasında çalışıyormuş. Bir müddet çalıştıktan sonra yeni arayışlarına girmiş. Maaş düşük geçim sıkıntısı hat safhadayken, karşısına bir fırsat çıkmış.
2000 yılında Almanya?da çalışan biriyle tanışmışlar, kısa sürede evlenerek Almanya?ya gelmiş.
Almanya?ya gelir gelmez temizlik malzemesi üreten bir fabrikada tornacı olarak iş bulmuş. Hala aynı yerde çalışıyor.
Bu arada eşinden ayrılmış.
Almanya?ya gelmek için mi evlendin? Diye sordum.
Kesinlikle hayır dedi. Ciddi bir evlilik olur dedim ama olmadı.
1200 Euro maaş alıyor.
Niye bu kadar düşük diye sorduğumda bekâr olduğum için düşük dedi.
Evli olsam 1600 Euro alırdım!
500 Euro kira veriyormuş.
Bu parayla Almanya?da da geçinemedim diyor İsmail Bey.
Çareyi ikinci iş bulmakta bulmuş.
İşten çıktıktan sonra bizim kaldığımız otelde çalışıyor.
Otelin alım işlerini yapıyor ve 400 Euro da buradan alıyor.
Almanya?da çalışanlar sabah saat 06 da işe başlıyorlar. İş çıkışı ise saat 15 de.
Çok kişi, ikinci bir işte çalışıyor.
Almanya?da hayat çok pahalı?
Karpuz dilimle satılıyor, bir kilo kiraz yaklaşık 14 lira, domates yaklaşık 2,5 Euro,
Ekmek. 1.5 Euro. Yani Almanya?da geçim zor. Herkes ikinci bir iş peşinde...
İsmail Erdoğan ??gereksiz hiçbir masrafım yok. Çankırı?da bulunan yakınlarıma yardım ediyorum?? Diye eliyor İsmail Erdoğan
ÖZKAN KARAMAN
Şimdilik taksicilik yapıyor, esas mesleği tornacılıkmış.
Çalıştığı iş yerinden yüzlerce işçi çıkarılmış. Özkan Karaman? da çıkarılan işçiler arasında.
En kısa zamanda Türkiye?ye dönmek istiyor, ??Buraların eski tadı kalmadı. İki Almanya birleştikten sonra işsizlik arttı. En zor iş bulabilen Türkler oluyor. Türkiye?nin AB?ye neden girmek istediğini bir türlü anlamıyorum. Türkiye?nin AB düşü hayalden öte geçemez, AB hırıstiyan birliği, Türkiye?yi asla almazlar. Allah buraya doğa güzelliğinden başka bir şey vermemiş. İspanya?da boğaları katledenlere sesiz kalan AB Müslümanların kurban kesmelerine karşı çıkmaları tam çifte standart değil de nedir?? diye soruyor, Konya?lı Özkan karaman.
Çıkarıldığı iş yeriyle mahkemelik olduğunu, mahkeme neticelenince Türkiye?ye döneceğini söyleyen gurbetçimiz ??iki kızım var buralarda büyütemem?? diye ekliyor.
RIDVAN PETROW
Türk kökenli Rıdvan Petrow ve nişanlısı Almanya?ya bir ay olmuş geleli.
Bizim konakladığımız otelde iş bulmuşlar.
Otelin yemekhanesinde çalışıyorlar.
Saat 12.00?de işe başlıyorlar, saat 15.00?te bitiriyorlar. Saat 16.00?da tekrar başlıyorlar, saat 22.00?ye kadar sürüyor.
Rıdvan Bulgaristan?da muhasebecilik yapıyormuş. Ayda 350 Euro para kazanabiliyormuş.
Nişanlanmış, düğün yapamamış.
Şu anki işlerinde 1200 Euro kendisi alıyor, 1200 Euro nişanlısı alıyor. Yemekleri, yatmaları otele ait. Tek masrafları içtikleri sigara.
Bu gidişle sen zengin olursun diye takıldım.
Benim hedefim de zaten zengin olarak Bulgaristan?a dönmek istiyorum diyor Rıdvan.
ALİ OSMAN ÖZTÜRK
70 yaşında Ali Abi, rehberlik yapıyor. Yorulmak nedir bilmiyor.
Çoğu zaman arkasından yetişemedik. İlginç bir de hayat hikâyesi var.
Biz sorduk Ali Abi anlattı. ??Aslen Kalecikliyim. Kalecik?in Gökçeören köyünden 1963 yılında Almanya?ya geldim.
MAN fabrikasında işe girdim. 5 yıl çalıştıktan sonra ayrıldım. 1969 yılında Augsburg?un en büyük bankasında memur olarak işe başladım. Dile kolay tam 40 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum.
Bu arada eşimin adına yaklaşık yedi yıl dönercilik yaptım. Üç ayrı yerde şubem vardı. İşler düşmeye başlayınca elden çıkardım.??
İlk izne geldiğini anlattı Ali Abi.
?Yıllar sonra Türkiye?ye izne geldim. Özellikle annemi çok özlemiştim. Ailem Ankara?da oturuyordu. Evimize vardığımda bir gariplik hissetmiştim ama inanmak istememiştim. Meğerse annem aylar önce vefat etmiş. Bana haber vermemişler. Acı haberi terzi Ali diye bir aile dostumuz verdi. İşte o an dünyam yıkıldı. Anneme hediyeler almıştım, onları vermek nasip olmadı.?
İşte gurbette olmanın zorlukları; en yakınınız cenazesinde bile bulunamıyorsunuz.
Ali Abi dedim bir gün hak tecelli ederse burada mı defnedilmek istersin yoksa Türkiye?de mi diye sordum. Hiç tereddüt etmeden cevap verdi tabi ki Türkiye dedi.
......................................................................................................................................................................................
HİTLERİN BOMBALAMAYA KIYAMADIĞI PRAG
3 Temmuzda Çek Cumhuriyetinin Başkenti Prag?a gittik. Augsburg?a 400 Km uzaklıkta.
Gece saat 03 de otobüsle hareket ettik. Yaklaşık 6 saat yolculuğun ardından saat 09 sularında Prag?a vardık.
O gün yola çıktığımızda Almanya?da hava bulutlu ve serindi. Ben şemsiyemi ve montumu yanıma almış, hazırlıklı gitmiştim. İyi ki de almışım. Hava yağmurlu ve soğuktu palto olsa giyerdik. Hazırlıksız giden arkadaşlar bayağı sıkıntı çektiler.
Bizim otobüs kaptanı da bir Türk?tü. Almanya?da doğmuş işinden çok memnun. Kulağında küpesi, düzgün bir Türkçesi var.
Yolculuk boyunca sohbet ettik.
Polisten çok çekiniyorlar. ??Hiçbir hatayı affetmezler, her hangi bir hatadan, eksiklikten dolayı ceza yersek patron da bizim maaşımızdan keser ??dedi Cengiz şoför.
Çok daha ilginç şeylerde söyledi. Mesela dedi ki herkesin tanıdığı bazı zengin iş adamlarımız sırf domuz eti yemek için günü birlik Almanya?ya uçakla gelip gidiyorlar. Tek tek isimlerini saydı.
Gerek rehberimizin, gerekse şoförümüzün Prag?a çok defa gelmelerine rağmen şehrin merkezine girebilmek için yaklaşık bir saat tur attılar. Akşam dönüşte de aynı sıkıntıyı yaşadık. Polis eskortluğunda şehirden çıkabildik.
Prag; insanını bir kenara bırakırsak muhteşem bir şehir? Her tarafından tarih fışkırıyor.
O tarihi binaların üzerindeki figürler, oymalar, hatta küçük heykelcikler aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hiç bozulmamış. Bakımlı ve temiz.
Prag, içinden geçen Vitava ırmağının iki yanına kurulmuş olması şehre ayrı bir güzellik katmış.
Gerek Almanya?da, Avusturya?da gerekse Çek cumhuriyetinde şehirlerin değişmez ortak özelliği bir ırmağın iki kenarına kurulmuş olması.
Şehrin merkezi temiz, kenarlara doğru çıktığınızda aynı temizliği göremiyorsunuz. Tren istasyonuna uğradığımızda temizlikten eser olmadığına tanık oluyorsunuz.
Prag?la ilgili ilginç de bir hikâye anlattılar. İkinci dünya savaşında Hitlerin komutanları şehrin kapısına dayanmışlar, gördükler güzelliklerden öyle etkilenmişler ki, Prag?ı yerle bir etmeye vicdanları razı olmamış, o zaman ki Çekoslovakya hükümeti de hiçbir mukavemet göstermeden Hitlerin ordusuna teslim olmuş. Tarihi mekânlar böylelikle zarar görmemiş.
İnsanını bir kenara bırakırsan diye neden yazdın diye aklınıza soru işareti takıldıysa hemen söyleyelim. Öğlen namaz vakti idi. Mescit sorduk polise, cevap çok enteresandı. İstanbul?a gidin.
Prag gezimiz Pazar gününe rastlamıştı. Tesadüfen bir kilisenin önünden geçiyorduk, birden içeri daldık. Kimse bize niye geldiniz diye sormadı. Yaklaşık 40 kişiydik. Kilise çok büyük, bizler girince ancak yarısı dolabildi.
Çek gençliği % 70 ateist yetişiyormuş. Dolaysıyla kiliseye gidenler tıpkı Almanya?da olduğu gibi azalmış.
Çek cumhurbaşkanının sarayına gittik. Sarayın içi turist kaynıyor. Görünürde hiçbir güvenlik önlemi göze çarpmıyor. Cumhurbaşkanının kapısını herkes çalabiliyormuş.
Gezimiz boyunca gördüğümüz tüm kentlerde tarihi mekânlara çok önem vermişler. Yıkılan yerleri tarihi dokusuna uydun şekilde restore etmişler.
Keşke bizde yapabilseydik?
........................................................................................................................................................................................
LİNDAU
Dönüşümüzden bir gün önce 2,5 saat süren tren yolculuğunun ardından Lindau?ya gittik. Yolculuğumuz zevkli geçti. Bulunduğumuz bölümde biri bayan biri erkek iki Alman oturuyordu. Biz karı koca zannettik, değilmiş.
Yolculuk yaptığımız bayanla tercümanımız Ali Abi aracılığı ile sohbet ettik.
Alman bayan 40 yıl çalıştıktan sonra emekli olmuş. Unlu mamuller satıyormuş. İşini çok seviyormuş.
Türkiye?ye gittiniz mi? dedim. İstanbul?a, Antalya?ya gelmiş ve çok beğenmiş. Başka hangi ülkelere demeye fırsat vermeden dünyanın birçok ülkesini saydı. Soruyu hangi ülkelere gitmediniz diye sorsaydık gitmediği ülkeleri eminim daha çabuk sayardı.
Birde bizim emeklileri düşündüm, Hüseyin Kâhya parkında oturan bir çay fazla getirmesin diye garsondan gözlerini kaçıran gariban emekliyi.
Bırakın dünyayı gezmeyi kendi ülkesini bile doğru dürüst göremeden fani olan emekliler?
Sohbetin koyulaştığı bir anda Alman bayana biri işaret etti, gel dercesine. Kocasıymış. Bir şeyler konuştular, yanımız boşaldı gel demiş, bayanda ben Türk arkadaşları çok sevdim, inince görüşürüz demiş.
Dünyayı dolaşmaktan Almanya?yı gezme fırsatları olmamış olacak ki şimdide Almanya?nın ormanlık ve dağlık bölgelerini geziyorlarmış.
Eğer bir gün Almanya?ya yolunuz düşerse mutlaka ama mutlaka tren yolculuğu yapmanızı öneririm. Birincisi çok rahat bir yolculuk yaparsınız. İkincisi eşsiz doğa güzelliğine tanık olursunuz. Gözünüzün görebildiği kadar ormanlık alanlar, orman olmayan yerler yeşilliklere bürünmüş.
2.5 saat süren yolculuğumuz nasıl geçti anlamadan kendimizi Lindau? da bulduk.
Lindau Küçük bir yerleşim yeri. Lindau?yu önemli kılan ise büyükçe bir gölün yanında yer alması.
Gölün özelliği ise üç ülkeye sınırı olması? Almanya, Avusturya ve İsviçre Lindau gölüne sınırı olan ülkeler.
Sınır dedim de aklıma geldi AB ülkeleri arasında sınır falan kalmamış. Sadece bir ülkeden başka bir ülkeye geçerken yol kenarına konan AB tabelası iki ülkenin sınırı olarak kabul ediliyor.
O tabelayı geçtiğiniz an başka bir ülkeye geçmiş oluyorsunuz. Ne gümrük, nede polis kontrol noktalarına rastlıyorsunuz.
Tabi en önemlisi cep telefonunuza hemen mesaj geliyor, falan ülkeye hoş geldiniz diye.
Mesaja bakarsanız yandınız. Hele birde kendi cep telefonunuzla Türkiye ile konuşmaya kalkarsanız yine yandınız demektir. Bu tür görüşmelerin dakikası 4 Euro. Bizim CMS şirketleri fırsatı hiç kaçırmıyorlar. Mesaj üstüne mesaj gönderiyorlar.
Çözümü ise bulunduğunuz ülkeden kontörlü hat almak. Size gelen telefonlara bakmayarak kontörlü telefon ile cevap vermek. Yoksa çok yüklü faturalar ödemek zorunda kalabilirsiniz.
Bir gün yolunuz düşerse aklınızda bulunsun diye anlattım.
Kişi başı 10 Euro karşılığında bir saatlik bir yolcu vapuru ile dolaştık. İki saatlik bilet almadık diye pişman olduk.
Hava güzel, manzara güzel her şey güzel? Allah bu ülkelere ayrı bir güzellik vermiş.
Doğayı katletmemişler, ormanı yakmadıkları gibi her yıl milyonlarca ağaç dikmişler. Ormanlar sayesinde bu ülkelerde sık sık yağmur yağıyor.
Gezdiğimiz hiçbir yerde sulanan bir tarla, bağ, bahçe göremedik. Sulu tarım diye kavram tanımıyorlar.
Yolcu vapuruyla gezerken göl kenarındaki yapıları ve çevre düzenlemeleri, ülkeler arasındaki gelişmişlik farkını da görebiliyorsunuz.
Örneğin Almanya ve İsviçre?nin göle olan kıyıları daha güzel? Oteller, plajlar göze çarparken Avusturya?ya ait kıyılar bakımsız kalmış.
Bir daha fırsatım olursa buralara tekrar gelmek isterdim.
......................................................................................................................................................................
AUGSBURG POLİS KARAKOLUNU ZİYARET ETTİK
Verilen randevu saatinden 8 dakika önce varmışız. Kapıda o süreyi bekledik.
Bizi kapıda bizi bir Türk polis memuru karşıladı.
Bizi amirlerine götürdü. Çalışma sistemleri hakkında bilgiler aldık.
??Bizler alman polisi olarak 0 toleranslı çalışırız, kimsenin hatasını affetmeyiz dedi şefleri.?
Türkiye ile ilgili bir de anısını anlattı.
??bir iş gezisi için İstanbul?a gitmiştim. Kaldığımız otelin önünden bir minibüse bindim.
Minibüsten indiğimde kameramı minibüste unuttuğumu anladım. Kaybetmem o kadar önemli değildi de içinde birçok çekimlerim vardı. Ona üzülmüştüm. Akşam otele döndüğümde kamerayı karşımda görünce şaşırdım.
Minibüste yan yana oturduğumuz kişi otele getirip resepsiyona bırakmış. Onun için Türkleri çok seviyorum??
Dün bahsetmiştim, Kalecikli hemşerimiz Ali Abiden
Augsburg?da bulunan Türk derneklerini toplantısına davet etti bizi. Bizde icabet ettik. Çok sıcak bir karşılama oldu.
Augsburg?da 20 tane Türk deneği var. Türk Dernekler Federasyonu adı altına birleşmek için toplanmışlar.
Söz alan konuşmacılar Augsburg yerel seçimlerinde söz sahibi olmak istediklerini söylediler. Birlik ve beraberliğin önemine değindiler.
Augsburg Turizm Taşımacılığı Şirketine Ziyaret
Almanya?da bu tür şirketlere çokça rastlıyorsunuz. Çok turist alan bir memleket...
Şirketin bayan yöneticisi karşıladı bizi. Bulundukları bina Mozart?ın babasını dünyaya geldiği evmiş.
Adeta bir müzeyi andırıyor.
Turizmin öneminden bahsetti bayan yönetici. ?Augsburg bir kültür başkentidir. Geçen yıl turist sayımız %20 artış gösterdi. Burada bulunan Türk toplumuyla iyi ilişkiler içindeyiz.?
Konuşmasının bir bölümünde 60 m2 bir evde oturduğunu söyledi.
Augsburg Allgemeine Gazetesi
Allgemeine gazetesi önce yerel bir gazeteymiş. Şimdi çok büyümüş, eyalet gazetesi olmuş.
Günde 270 bin satıyormuş.
Augsburg?un Münih girişinde görkemli bir binada baskı tesisleri ve idari binaları var.
Biz şehir merkezinde bulunan haber merkezini ziyaret ettik.
Bizi Bayan Ute Krogull karşıladı. Gazetenin ikinci yetkilisiymiş.
Bayan Krogull?e siz iktidarı mı destekliyorsunuz, yoksa muhalefeti mi? diye sordum.
Güldü. Bizde öyle şey olmaz dedi. Biz tam bağımsız bir gazeteyiz. Sadece ve sadece doğruları yazarız.
Resmi ilan var mı diye sordum, o da ne dedi. Ben de resmi ilanın ne olduğunu anlattım. Şaşırdı? Bu durumda sizin yaptığınız bağımsız gazetecilik olmaz dedi.
Ben de zaten yapamıyoruz dedim.
......................................................................................................................................................................................
İZLENİMLERİMİZ
25.06.2011 ile 08.07.2011 tarihleri arasında Kırıkkale? ilinden toplam 7 arkadaş olarak Turizm Taşımacılığı hakkında bilgilendirilmek üzere hazırlanan program doğrultusunda Almanya?nın Augsburg şehrine gittik.
Gerek program kapsamında gerekse boş vakitlerimizde Augsburg şehri başta olmak üzere Bayern Eyaleti?nin hemen hemen tamamını gezme ve görme imkanını bulduk. Ulm, Nümberg, Münih, Salzburg, Lindau ve Prag gibi şehirler başta olmak üzere birkaç tanede kasabayı gezdik.
İlk defa yurt dışına çıkmanın ve yeni yerler görmenin heyecanını yaşadım. Her zaman gurbetçi vatandaşlarımızdan dinlediğimiz, yazılı ve görsel basından gördüğümüz yerleri kendi gözümle görme imkanına kavuştum.
Beraber seyahat ettiğim arkadaşlarım ile yakaladığım uyum sayesinde cebimizin ve ayaklarımızın sınırlarını zorlayarak kaldığımız süre içerisinde gezip göre bileceğimiz her yere gittik ve gezdik.
Şahsen bu seyahat esnasına bakmak ve görmek arasındaki farkı her zaman yaşamaya, iyi bir gözlemci olmaya çalıştım. Karşılaştığım her şeyde Türkiye ve Türk Halkı ile Almanya ve Alman Halkı arasında mukayese yapmaya, artı ve eksileri karşılaştırmaya çalıştım.
Yaptığım gözlemin değerlendirmesini yıllar yıllar önce çok sevdiğim bir insanın Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY?un yaptığını öğrendim:
O dönemlerde Avrupa?ya gitmek aydınlar arsında moda haline gelmiş, herkes mutlaka bir vesileyle Avrupa?ya gider ve çoğu hayranlıkla dönermiş. Akif?te Berlin?e gitmiş. Döndüğünde birisi ona sormuş; Berlin?de ne var ne yok üsdat?
Akif?in cevabı kısa ve manidardır:
- Ne olsun. Gördüğüm kadarıyla yaşayışları dinimiz gibi, dinleri yaşantımız gibi.
Gördüklerimden etkilenmediğimi söylersem yalan olur.
İnsanların insanca yaşayabilmeleri için her türlü tedbirin alındığını, yaya ve araç yollarının, bisiklet yollarının kesin hat ve çizgiler ile ayrıldığını, bu ayrımın köylerde bile yapıldığını, köylerin şehirlerden hiçbir farkının olmadığını gördüm.
İnsanların konulan kurallara harfiyen uydukları, kuralsız ve plansız hiçbir hareket etmedikleri, insanların insandan çok robota bezediklerini gördüm.
Trafikte hiçbir kural ihlali görmedim desem yeridir. Emniyet kemerini kullanmayanı görmedim. Park süresini 1 dakika geçirenlerin bile hemen cezalandırıldıklarını gördüm.
Polisin ?Eğitim benim işim değil. Ben denetlemekle görevliyim. Kişi trafikte olmak için her türlü eğitimi almıştır. Kurala uymuyorsa gerekli ceza işlemini yaparım. Gerekiyorsa tekrar eğitime veya doktor kontrolüne gönderirim.? Düşüncesinde olduğunu ve sıfır tolerans ile görev yaptığını gördüm.
Toplu taşıma araçlarında önden binilir, arkadan inilir gibi herhangi bir kuralın olmadığını, herkesin kendisine en yakın kapıdan binip indiğini, bilet okutmak gibi bir mecburiyetin olmadığını, ama buna rağmen herkesin biletli olduğu ve yapılan kontrollerde görevlilere ibraz ettikleri gördüm.
İnsanların sudan çok alkol tükettiğini, buna rağmen aşırı bir şekilde sarhoş olan etrafına sataşan kimselerin yok denilecek kadar az olduğu gördüm.
İş hayatında kadın erkek ayrımının bulunmadığını, herkesin her işi yaptığını, bayan kamyon sürücüsünün, otobüs şoförünün olduğunu, hatta gece çalışan bayan taksi sürücülerinin bulunduğunu ve hatta bunların içerisinde Türk bayanlarında bulunduğunu gördüm.
80 milyonluk Almanya?da insanların yalnız kaldığını, bu yalnızlıklarını hayvanlar ile gidermeye çalıştıklarını, insanların evcil hayvanlarına özellikle köpeklerine herkesten çok değer verdiklerini gördüm.
Temiz ve tertipli şehirler ve aynı şekilde köy ve kasabaları gördüm.
Yapılan her şeyin hayatı güzelleştirmek adına yapıldığını, ölüm ve sonrası için gösterişli kiliseler yapmanın dışında hiçbir şey yapılmadığını gördüm. Nüfusun % 70?nin hiçbir dine inanmadığı söylendiğinde şaşırdım.
İYİSİYLE, KÖTÜSÜYLE, ŞEHİR VE KÖYLERİYLE, İNSANIYLA, HAYVANIYLA, TRAFİKTE ÇİLESYLE MEMLEKETİMİN CENNET, İSANLARININ MÜKEMMEL OLDUKLARINI, VATANIMDA İNSANLARA KANUNLAR İÇİN DEĞİL, İNSANA İNSAN OLDUĞU İÇİN DEĞER VERİLDİĞİNİ, BÜYÜKLERİMİZE SAYGI, KÜÇÜKLERİMİZE SEVGİNİN BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERİN BAŞINDA GELDİĞİNİ GÖRDÜM.
14 günlük bu sürede bir günlük tutmadım. Ama izlenimlerimi yolda karşılaştığım bir arkadaşıma ayak üstü anlatılacak kadar özetleyecek olursam:
1. 14 gün boyunca o kadar trafiğin içersinde 3 kez korna çalan sürücüye rastladım. Buların ikisi tanıdığım Türk vatandaşı, diğerinin ise kaynağını tespit edemedim.
2. Gerek araç sürücüleri, gerek yayaların, gerekse de bisiklet sürürcülerinin trafik kurallarına harfiyen uymaları,
3. Herkesin kendine ayrılan yolardan gitmesi ve trafik kurallarına tamamen uymaları
4. , bizde Augsburg?ta bir kez iller arsı yolculuklarda ise birkaç kez kontrole tabi tutulduk.
5. Ulaşımın büyük bir bölümünün demiryolu ile yapıldığı, yük taşımacılığında demiryolunun ağırlıklı olarak kullanıldığı, kara yollarında ağır vasıtaların yok denilecek kadar az olduğu,
6. Şehir içerisindeki ulaşımda toplu taşıma araçlarının durakta belirtilen elektronik saatlere istisnasız uydukları, dakika bile gecikme yapmadıkları. Aynı durumun trenler içinde geçerli olduğu.
7. Saatli yaşamın ve verilen randevulara zamanında gitmenin insanların yaşamında kural olduğu
8. Sabah 07.00?da başlayan iş mesaisinin akşam 20.00?da bittiği, bu saate kadar çalışan kişilerin daha sonra eğlendikleri ve bu eğlencenin özellikle Cumartesi günleri akşamından Pazar günü sabahına kadar devam ettiği,
9. Gerek bayanların gerekse erkeklerin gecenin ilerleyen saatlerinde bile sokaklarda tek başına geze bildikleri,
10.
Âkif döneminde Avrupa?ya gitmek aydınlar arasında âdeta moda olmuştu. Herkes mutlaka bir vesileyle gider ve çoğu hayranlıkla dönerdi. Âkif de Berlin?e gidenler arasındaydı. Döndüğünde biri sordu:
?Berlin?de ne var ne yok üstat?
Âkif şöyle cevap verdi:
?Ne olsun. Gördüğüm kadarıyla yaşayışları dînimiz gibi, dinleri yaşayışımız gibi.
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —