KIRIKKALE´NİN YETİŞTİRDİĞİ GÜZİDE EVLATLARINDAN BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİ
Fikri Pehlivanlı
Prof. Dr. Hamit PEHLİVANLI
Fikri Bey´in vefatını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Her fani gibi O da elbette bir gün bu dünyadan göçecek ve ebedi âleme intikal edecekti. Yaratılışın değişmez kuralına herkes gibi o da uyacaktı. Nitekim öyle de oldu. Allah taksiratını affetsin ve rahmet eylesin. Yazmakta en çok zorlanılan yazı türü şüphesiz bir büyüğün, bir dostun vefatı münasebetiyle yazılandır. Fikri Ağabeyin ölümünü duyduğum zaman ne kadar üzüldüğümü tarif edemem. Dolayısıyla böyle bir yazı yazmak durumunda kaldığım için de üzgünüm. Ancak dostlarımıza, büyüklerimize karşı da böyle bir yazı yazarak vazifemizi yerine getirmek de boynumuzun borcudur. Böyle değerli, güzide bir insan hakkında bildiklerimizi yazıya dökerek tarihe not düşmek de ayrıca bizim vazifelerimizdendir. Zor da olsa, acımız büyük de olsa böyle bir yazıyı kaleme almakla kendimi vazifeli addederek yazmaya başladım.
Fikri Bey, Pehlivanlı Aşireti´ne mensup bir ailenin çocuğu olarak Kırıkkale´nin Balışeyh İlçesi´ne bağlı Abdurrahman Bey Obası Nahiyesi´nde (şimdiki adı Beyobası Köyü) 1929 yılında dünyaya gelmiştir. Babası Aslan Bey, annesi Münire Hanım´dır. Fikri Bey, İlkokulu nahiyesinde okumuş, ortaokulu Yozgat´ta, Kırıkkale´de lise olmadığı için lise tahsilini de Afyon Lisesi´nde tamamlamıştır. Liseden sonra 1949´da İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi´ne kaydolmuştur. Mezun olduktan sonra Kırıkkale´ye gelerek buranın ikinci veya üçüncü eczacısı olarak meslek hayatına atılmıştır. Fikri ağabey, eczacılık mesleğini icra ederken aileden aşina olduğu siyasetle de uğraşmaya başlamıştır. Bilindiği gibi amcası Ahmet İhsan Bey, 2. ve 3. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi´nde Ankara Milletvekili olarak siyaset yapmış eski bir hukukçudur. İhsan Bey, İstiklal Harbi Madalyası bulunan nadir siyasetçilerden birisidir. Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Cebesoy Paşa´dan sonra en çok oy alarak Ankara´dan üçüncü sırada milletvekili seçilmiş Kırıkkale´nin yetiştirdiği seçkin bir devlet ve siyaset adamıdır. Fikri ağabey, Demokrat Parti saflarında siyasi hayata adım atmıştır. Yaradılışı gereği sosyal yardım kuruluşlarında da yerini almıştır. Kırıkkale´ye bir lise inşa edilmesi için kurulan dernekte yerini aldığı gibi, devlet hastanesinin yapımına destek amacıyla kurulan dernekte de yerini almıştır. Kırıkkale Lisesi´nde ihtiyaç duyulduğu zaman dışarıdan kimya, biyoloji derslerine öğretmen olarak girerek katkı vermiştir. Kırıkkale´nin Vilayet yapılması için girişilen bütün teşebbüslerde yerini almış, sonuna kadar mücadelesine devam etmiştir. Bu gayretlerin neticesi de alınmış ve Kırıkkale 1959´da vilayet yapılacakken 1960 askeri darbesi yapılmış ve bu mesele de rafa kaldırılmıştır. Demokrat Parti Kırıkkale teşkilatında başlayan siyasi hayatına 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile ara vermiş, 1961´de normal siyasi hayata dönüşten sonra Adalet Partisi saflarında siyasi hayatına devam etmiştir. 1965´ten sonra Adalet Partisi´nin iktidara gelmesi ile aktif siyasetin içinde yerini almış ve İlçe başkanı olmuştur. Çalışkan bir İlçe başkanı olarak Kırıkkale´nin hizmetlerine koşmuş, diğer parti ileri gelenleri ile beraber ilçesinin meselelerinin çözümüne katkı sağlamaya çalışmıştır. Uzlaşmacı kişiliği ile Kırıkkale söz konusu olduğunda parti ayrımı gözetmeden beraber hareket edebilmiştir. Bu haliyle de örnek bir siyasetçidir. Nitekim Fikri Bey, diğer parti yetkilileri ile birlikte hazırladığı raporlarını Ankara´da yetkililere ulaştırmıştır. Hazırlayıp Başbakan Süleyman Demirel´e ulaştırdığı imzalı raporlarını bugün Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi´nde bulabiliyoruz.
Adalet Partisi İlçe başkanlığından sonra Fikri Ağabey 1973 seçimlerinde Ankara´dan 4.dönem (15. Dönem) milletvekili seçilmiştir. 18.10.1973´te milletvekili mazbatasını alarak resmen milletvekili olarak görevine başlamıştır. Beşinci dönemde de aynı ilden milletvekili seçilmiş ve siyasi hayatı 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar devam etmiştir.
Fikri Ağabey ile birebir muhatap oluşum 1980´lere uzanmaktadır. O´nun devlet ve siyaset anlayışını gösteren ve hiç unutmadığım, değer verdiğim bir hatıramı aktarmadan geçemeyeceğim. 1980 Haziranında fakülteyi bitirmiş ve iş arıyordum. Yahşihanlı elektrik mühendisi bir hemşerimle birlikte Adalet Partisi Ankara Milletvekili Fikri Pehlivanlı´nın Çankaya Pilot Sokak´taki evine, tayinimiz hususunda yardım istemek üzere gittik. O zaman milletvekilleri kendi imkânları ile demokratik ülkelerde olduğu gibi vatandaşa hizmet sunuyorlardı. Fikri Ağabey de Çankaya´da geniş bir ev tutmuş ve büro olarak kullanıyordu. Ziyaretçilerini burada kabul ediyor, hemşerilerinin istek ve dileklerini burada devlete yük olmadan karşılamaya çalışıyordu. Biz de görüşmek üzere sıramızı beklerken içeriden benim ortaokulda aynı sınıfta okuduğum bir arkadaş neşeli bir şekilde çıktı. Anlattığına göre Fikri Ağabey yardımcı olmuş ve öğretmen olarak tayinini yaptırmıştı. Sıra bize gelip içeri girdik ve hal hatır sorma faslından sonra meramımızı anlattık ve bize de yardımcı oldu. Gençlik heyecanı ve tecrübesizlik icabı Fikri Ağabey´e biraz önce dışarı çıkan arkadaşın fikrini, siyasi anlayışını bilip bilmediğini sordum. O da gayet tabii bir şekilde arkadaşın sol görüşlü olduğunu, dedesini, babasını hatta sülalesini de gayet iyi tanıdığını söyledi. Bizim bakışlarımız ve yüz hatlarımızdaki hayret ifadelerinden olsa gerek niçin yardımcı olduğunu açıklamak lüzumu hissetmiş olmalı ki özetle şunları söyledi (O zamanki ideolojik kamplaşmanın derecesini göstermesi bakımından da önemli bir hatıra.): ?Evladım siz gençsiniz ve tecrübesizsiniz. Ben bu arkadaşımızın sülalesini tanırım. Kırıkkaleli bir hemşerimiz. Ben hemşerilerimin işini yapmayacağım da kimin işini yapacağım. Milletvekilliği sorumluluğum bunu icap ettirir. Ben Adalet Partisi milletvekiliyim ama aynı zamanda bütün Ankara´nın ve Türkiye´nin de milletvekiliyim. Partisine bakmaksızın bana gelen hemşerilerimin taleplerini imkânlar ölçüsünde yerine getirmeye çalışıyorum ve çalışacağım da. Ben o arkadaşımızın dedesinin, babasının dükkânına uğramışımdır. Çaylarını, ayranlarını içmişimdir. Partilerimiz ayrı olsa da onun babası bana karşı daima dostça ve hemşerice davranmıştır. Bu yüzden benim hemşerilerim arasında parti ayrımı yapmam mümkün değildir. Siz gençsiniz, tecrübeniz yoktur. Beni ileride daha iyi anlayacaksınız.? Tabii biz böyle bir soruyu sorduğumuza pişman olmuştuk ama iş işten de geçmişti. Dersimizi almıştık. Merhum bundan 35 sene önce bize çok nazik bir şekilde siyaset ve devlet adamlığı dersi vermişti. Bu konuşmadan sonra evinden ayrıldık. Ben hala o konuşmayı ve dersi unutmadım. Bu tarihten sonra ben de bu anlayışla hareket etmeye çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Daha sonra gelişen olaylar, Türkiye´nin yaşadıkları ve özellikle günümüzde Fikri Ağabeyin bize söylediklerine ne kadar da çok ihtiyacımızın olduğunu gösteriyor. Vefatı dolayısıyla bir daha hatırladım ve O´nu yeniden takdir ettim. Bu vesile ile bir daha anladım ki para ile servet ile devlet adamı, siyasetçi olunmuyor. Para ile mal ile bir takım makam ve mevkilere gelinebiliyor ama o işin erbabı olunamıyor. Türkiye´nin, Osmanlının son dönemlerinden beri devlet adamı yetiştirememe meselesi olduğunu biliyoruz. Bugün olaylar bize Fikri Ağabeyin anlayışında siyaset ve devlet adamlarına ne kadar da çok ihtiyacımızın olduğunu bir daha gösteriyor.
Fikri Ağabey ile ilişkilerim daha sonraki yıllarda da artarak devam etmiştir. Siyaset ve devlet adamlığında olduğu gibi insani ilişkilerinde de nezaket, terbiye ve beyefendilik abidesi bir insandı. Vefatından bir, bir buçuk yıl öncesine kadar Kırıkkale´de Cumhuriyet Meydanı´nın köşesinde bulunan Ankara Eczanesine uğradığınız da mutlaka O´na rastlardınız. Cam kenarındaki masasının başında her zaman güler yüzü ile otururdu. Eczanenin kapısından girdiğinizde yaşınıza bakmaksızın sizi mutlaka ayakta karşılardı. Elinizi sıkar, yüzünüzü öper, sizi sandalyeye oturttuktan sonra kendisi yerine otururdu. Çay veya özellikle kahvenizi ısmarlar ve sohbete başlardı. İlerlemiş yaşına rağmen hafızası yerindeydi. Memleket meselelerine çok duyarlı ve ilgiliydi. Kendine has tahlil ve yorumları vardı. Siyaset ve devlet hayatımızla ilgili enteresan yorumları, isabetli görüşleri vardı. Bana hemen hemen her ziyaret ettiğimde tembihatı şu idi: ?Öğrencilerinin karşısına mutlaka takım elbise ve kravat takmış olarak çıkmalısın. Yaka bağır açık sokaktaki gibi derse girmemelisin. Bu şekilcilik değil, önce kendine sonra da öğrencilerine saygının gereğidir. Bu gençler hocalarından ne görürlerse onu icra ederler. Mutlaka bu davranışlarınızdan istifade edecek birileri çıkacaktır.? Ben de her seferinde ?bu söylediklerinize riayet edeceğim? der ve ayrılırdım. Bu tembihatına hep uydum ve bundan sonra da uymaya gayret edeceğim. Siyaset ve gündelik hayatın dışında edebiyat ve şiire de ilgisi vardı. Çok eski şiirlerden size beyitler okur, açıklar ve yorumlardı. Yani O, sadece eczacı, siyasetçi değil, kültür adamı idi de. Müsaade isteyip eczaneden ayrılacağınız zaman da mutlaka ayağa kalkar, edepli bir şekilde sizi kapıya kadar uğurlardı. Fikri Ağabey ile alakalı yazacak daha birçok hatıra olmakla beraber bugünlük bu kadar yazarak kaybımızın acısını hafifletmeye çalıştım. Önümüzdeki günlerde kendisi ile birkaç yıl önce yapmış olduğumuz uzun bir röportajı da yayına hazırlamaya çalışacağım. Orada da hayat hikâyesini, dünyaya bakış açısını göreceğiz. Öncelikle ailesinin ve Pehlivanlıların başı sağ olsun. Yeri doldurulamayacak bir ağabeyimize Cenab-ı Hak´tan rahmet dileyerek yazıma son verirken Ruhu şad olsun diyorum.