HABİLHAN PEHLİVANLI


Türkiye´nin Kanayan Yarası: Doğu ve Güneydoğu Anadolu-1


Türkiye´nin Kanayan Yarası: Doğu ve Güneydoğu Anadolu

Osmanlı Devletinden kalan birçok sorun bir yana, ülkemiz gündeminde her dönem yer edinen, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi, özellikle 80´lerin başından itibaren terörle anılan, gerek bölge insanının, gerekse bölgede görev yapanların huzurlu bir hayata özlem duyduğu, birçok açıdan sıkıntılı bir vatan toprağıdır.

 

Hangi amaçla olursa olsun, terörist yaklaşımların 29 Ekim 1923´te resmen ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti´nin her dönem başını ağrıttığı, gelişimi önünde engel olduğu hesaba katıldığında, ne yazık ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi bu olumsuzlardan en çok etkilenen bölge olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Özellikle bu bölge için her dönemin en önemli gündem maddelerinden olan terör sorununun çözümü için zaman zaman sosyal ve siyasi yaklaşımlar geliştirilmiş, konunun uzmanları araştırmalar yapmış, çözüm önerileri sunmuşlardır.

 

Kırıkkale Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Pehlivanlı´nın 23-25 Ekim 1995 tarihleri arasında Genelkurmay Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen ?Beşinci Askerî Tarih Semineri?nde sunmuş olduğu bildiri bu konuyla alakalı olarak günümüze de ışık tutacak çok ilginç bilgiler içermektedir.

 

Prof. Pehlivanlı´nın ?Değişen Dünya Dengeleri İçinde Askeri ve Stratejik Açıdan Türkiye? adı verilen seminerde ?Cumhuriyetin İlk Yıllarından Günümüze Doğu ve Güneydoğu Anadolu´nun Meseleleri: Örnek Raporlar Işığında Karşılaştırmalı Bir İnceleme? başlığıyla sunduğu bildiri, başlığından da anlaşılacağı gibi, Cumhuriyetin ilk yıllarından bildirinin sunulduğu 1995 yılına kadar bölgenin sorunlarına ilişkin yapılan çalışmalardan ve raporlardan iki örneğin karşılaştırmasını içermektedir. Bölgenin sorunlarının çözümü için yapılan, yapılması düşünülen ve yapılması gerekenlerin sunulduğu 1925-1938 Yılları Arasındaki Raporlar ve 1990 Yılından Sonraki Raporlar ışığında hazırlanan bildiri ilginç sonuçlar da içeriyor.

 

Her iki dönemde hazırlanan raporların, sorunlara yaklaşımını 7 başlık altında karşılaştırmalı olarak sunan Prof. Dr. Hamit Pehlivanlı´nın bildirisinde MAH´tan (MİT´in eski ismi) TSK´ya, Emniyet´ten Siyasi Araştırma Komisyonlarına kadar birçok farklı raporu görebileceksiniz.

 

Her iki dönem için de sorunları aynı 7 başlık altında, MESELELER ve ÇÖZÜMLER olarak sunan Pehlivanlı´nın bildirisini okurken her iki dönem için aynı başlık altındaki sorunları da karşılaştırma fırsatı bulacaksınız. Bu başlıklar şöyledir:

A- EĞİTİM, ÖĞRETİM VE KÜLTÜR

B- SOSYOEKONOMİK DURUM

C- İDARÎ YAPI

D- ADLÎ DURUM

E- GÜVENLİK VE ASAYİŞ

F- DIŞ-İÇ TAHRİK VE MENFİ PROPAGANDA

G- SAĞLIK

 

Öte yandan, okumayı kolaylaştırmak ve kaynakları konudan uzaklaşmadan görebilmeniz için her bölümün dipnotlarını bölüm sonlarına yerleştirdim. Giriş Bölümünün hemen bitiminde bu bölüme ait dipnotları, 1925-1938 Yılları Arasındaki Raporlar Bölümünün hemen bitiminde bu bölüme ait dipnotları, 1990 Yılından Sonraki Raporlar Bölümünün hemen bitiminde bu bölüme ait dipnotları görebilirsiniz.

 

Oldukça uzun sürecek olan bu bildirinin neşri sırasında ayrıca köşe yazısı kaleme almayacağım. Siz değerli okurlarımızın gerek gazetemizden gerekse internet sitemizden bu önemli bildiriyi takip edip düşüncelerinizi habilhan@hotmail.com e-posta adresinden paylaşmanız en başta gelen temennimdir.

 

Ülkemizin bu önemli meselesine, şehrimizin yetiştirdiği en önemli akademisyenlerden olan Kırıkkale Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Pehlivanlı´nın hazırlamış olduğu bu bildiri ışığında yeni bir bakış açısı getirmeniz dileğiyle?

 

Habilhan PEHLİVANLI

Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi

***

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDAN GÜNÜMÜZE DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU´NUN MESELELERİ:

ÖRNEK RAPORLAR IŞIĞINDA KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME

 

Prof. Dr. Hamit PEHLİVANLI

 

Osmanlı döneminde zaman zaman Doğu ve Güneydoğu Anadolu´da birtakım karışıklıklar çıkmıştır. Bu karışıklıklar Osmanlı´nın yıkılışından sonra kurulan yeni Türk Devleti zamanında da devam edegelmiştir. İsyan hareketleri dikkatle incelendiğinde bazı iç sebeplerle birlikte olayların plânlı bir şekilde dışarıdan da desteklenerek, çıkarıldığı intibaını vermektedir. Gerçekten de aynı yörede Şeyh Sait İsyanıyla birlikte 1925´ten 1930 yılının Haziran ayına kadar ortalama yedi sekiz ay arayla beş yıl boyunca çeşitli yerlerde isyanlar çıkarılmış ve devlet bu yoğun hareketler karşısında bunaltılmaya çalışılmıştır. Uzun bir aradan sonra 1937 ve 1938 yıllarında yeni ayaklanma denemeleri yapılmışsa da başarılı olunamamıştır. (1) İsyanlar alınan bazı tedbirlerle bastırılmış ve 1940´lardan sonra bölgeye güvenlik açısından tamamen hâkim olunmuştur. İsyanlar birçok insanın canına, malına mal olmuş ve güvenlik güçlerinden masum görevlilerin şehit olmalarına sebep olmuştur. Bu isyan hareketlerinin dış güçler ve yerli iş birlikçilerince tertip edildiği ve yeni Türk devletinin önünü kesmeye matuf olduğu gayet açıktır. Uzunca sayılabilecek bir zaman geçtikten sonra 1980´li yıllarda yeniden bu bölgemizde birtakım olaylar kendini göstermeye başlamıştır. Bölücü terör, illegal PKK Örgütü tarafından bölgede yeniden ateşlenmiştir. Eskiden olduğu gibi şimdi de maddî ve manevî birçok kayıplara sebep olmuş ve olmaktadır. Dolayısıyla ülkemizin imkânları, kaynakları boşa harcanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi 1980´den sonra PKK aracılığıyla başlatılan terör eylemlerinde de gerçek amaç adı geçen bölgenin, açıkçası ülkemizin kalkınmasına ilerlemesine darbe vurmak ve neticede Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin bölünmesini sağlamaktır.

Bu konu sebep ve sonuçları itibarıyla oldukça geniştir. Üzerinde yüzlerce araştırma yapılacak çapta girift, girift olduğu kadar da önemlidir. Birçok araştırıcıyı meşgul edecek çapta derin bir meseledir. Dolayısıyla bu çalışmamızda bizim meseleyi her yönüyle ele alıp, inceleyemeyeceğimiz açıktır. Bizim üzerinde durduğumuz mesele, ne tarihe mal olmuş 1925-1938 arasında çıkan isyan hareketlerini teker teker incelemek ne de, bu gün hâlâ devam eden ve tarihçi açısından şimdilik incelenmesi mümkün olmayan günümüzdeki bölücü terördür. Bizim için önemli olan geçmişte ve günümüzde devam eden olayların teferruatından çok Doğu ve Güneydoğu´nun temel meseleleridir. Yukarıda da belirttiğim gibi bölgenin derin ve birçok araştırmacıyı uğraştıracak büyüklükteki meselelerini genel çerçevede ve ana başlıklar altında ortaya koymaya çalışacağız. Yorum ve meselelerin tartışmasını okuyuculara bırakmayı şimdilik daha uygun görmekteyiz. Bu tebliğ çerçevesinde bölgenin meselelerini ortaya koymaya çalışırken 1925-1938 yılları arasında bu konu ile ilgili olarak hükümete sunulan araştırma raporları ile 1990´dan sonra hazırlanan raporlardan bazı örnekleri ele alacağız. Bu dönemde (1925-1938) tabiî ki birçok inceleme raporu yazılmış ve ilgililere sunulmuştur. Bunların bir kısmı yayınlanmış, bir kısmı da arşivlerimizdedir. Araştırmamızda raporların hepsini kullanmak yerine örnekleme yolu ile bazılarını kullanmak yolu tercih edilmiştir. Bunlar arasında dikkate değer olanlardan biri Çankırı Mebusu Mustafa Abdülhalik (Renda) Bey´in Şeyh Sait isyanından sonra 14 Eylül 1341´de (1925) Başbakan İsmet İnönü´ye sunmuş olduğu 14 sahifelik raporudur. (2) Bu rapor Kürtçü yayınları ile tanınan Mehmet Bayrak tarafından da yayınlanmıştır. (3) Rapor oldukça önemlidir. Çünkü daha sonra hazırlanacak bazı raporlarda bu rapora atıfta bulunulmuştur. Ayrıca raportör Mustafa Abdülhalik Bey´i bölge ile ilgili kurulan araştırma komisyonlarının hemen çoğunda görmekteyiz. Komisyon raporları dikkatle incelendiği zaman bu zatın tesirleri açıkça görülmektedir. (4)

Örnek olarak incelediğimiz diğer raporlar ise 1928 yılı içerisinde muhtelif tarihlerde Millî Emniyet Hizmetleri (MAH) Teşkilatı´nın Başbakanlığa bölgedeki Vilâyetlerle İlgili Olarak sunduğu bir dizi raporlardır. Bu raporlar şunlardır:

1. Van Vilâyeti Raporu (21 Mart 1928)

2. Urfa Vilâyeti Raporu (5 Nisan 1928)

3. Hakkâri Vilâyeti Raporu (8 Nisan 1928)

4. Elaziz Vilâyeti Raporu (9 Nisan 1928)

5. Mardin Vilâyeti Raporu (12 Nisan 1928)

6. Siirt Vilâyeti Raporu (19 Nisan 1928)

7. Diyarbakır Vilâyeti Raporu (Raporun tarihini tespit edememekle beraber diğer vilâyet raporlarına yakın bir tarihte yazılmış olduğu kanaatindeyiz). (5)

1925-1938 dönemi ile ilgili inceleyeceğimiz son rapor ise Elazığ Valisi Nizamettin Ataker´in valiliği sırasında hazırlanarak İsmet Paşa´ya sunulan rapordur. Bu rapor 2 Ekim 1932 tarihli olup Osmanlı harfleri ile yazılmış ve 17 sahifedir. (6)

İkinci grupta ele alacağımız raporlar ise 1990 yılından sonra yazılmış bazı siyasî parti gruplarının araştırma raporları ile TBMM Araştırma Komisyonlarının raporlarıdır. Yukarıda da belirttiğim gibi çok yeni ve halen devam eden bölücü terör ile ilgili yazılan raporlar bizim inceleyeceğimiz raporlardan ibaret değildir. Tarihe henüz mal olmamış bu dönemle ilgili ileride araştırıcısını beklemek üzere arşivlere tevdi edilen veya yayınlanacak raporların olacağı muhakkaktır. Biz bunları gelecekteki araştırıcısına bırakarak şimdilik basına intikal etmiş veya TBMM Genel Kurulunda görüşülmüş bazı raporlarla yetinmek durumundayız. İkinci bölümde incelemeye tâbi tuttuğumuz raporlar şunlardır:

1. TBMM 10/116 Esas Numaralı Araştırma Komisyonu Raporu. (7)

2. TBMM Faili Meçhul Siyasal Cinayetleri Araştırma Komisyonunun Diyarbakır, Batman ve Silvan´da Yapmış Olduğu Araştırma Raporu. (8)

3. TBMM Faili Meçhul Siyasal Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu. (9)

4. Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz´ın partisinin bölgede yaptığı araştırma sonuçlarını ve parti görüşlerini açıkladığı 19 Kasım 1994 tarihli basın toplantısı. (10)

5. Temmuz 1990 tarihinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti´nin Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakışı ve Çözüm Önerileri ile ilgili yayınladığı broşür. (11)

6. Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve TBMM Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan´ın basın toplantısı. (12)

 

DİPNOTLAR

(1) Daha geniş bilgi için bkz. Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyeti´nde Ayaklanmalar (1924-1938), Ankara, 1972, ilgili sahifeler.

(2) Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi, K. 144, D. 3, F. 1.

(3) Mehmet Bayrak, Kürtler ve Ulusal Demokratik Mücadeleleri-Gizli Belgeler-Araştırmalar-Notlar, Ankara, 1993, s. 452 (Mehmet Bayrak bu raporunda metni üzerinde oynamamakla beraber kendince daha anlaşılır olması için olsa gerek, ara başlıklar koymak yoluna gitmiştir.)

(4) Dâhiliye Vekili Cemil Bey´in (Ubaydın) raporunda da Abdülhalik Bey´in raporunda yazdığı meselelere değinilmiştir. Yine ?Şark Islahat Encümeni?nde Abdülhalik Bey´i görüyoruz. Ayrıca bu ?Şark Islahat Planı?nda da Abdülhalik Bey´in raporunun izlerini açıkça görmek mümkündür (Bayrak, a. g. e. , s. 467-489). 28 Mayıs 1943 tarihinde İngilizlerin eline geçen I. Umumî Müfettiş Abidin Özmen´in raporunda da daha sonraki yıllarda yazılmış olmasına rağmen Abdülhalîk Bey´in tesirlerini görmek mümkündür (Ahmet Mesut, İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1918-1958, İstanbul, 1992, s. 261-277).

(5) ATAŞE ARŞİVİ, K. 144, D. 3, F. 1-15 ile 1-41 (dâhil)

(6) a. g. a. , K. 2, D. 9, F. 2, o dönemde Elazığ Valisi Sayın Nizamettin Ataker Bey´di. Valilik tarihleri 18.12.1931´den 20.12.1932´ye kadardır. Elazığ 1973 İl Yıllığı, Elazığ, Bingöl Matbaası, 1973, s. 244.

(7) Komisyon Başkanı Ömer Lütfi Coşkun´dur (Balıkesir Milletvekili). Karar No. 7, TBMM Genel Kurulunun 13.7.1993 tarihli 126´ncı birleşiminde 250 sayılı kararla kurulmuştur. Toplam 25 sahifedir.

(8) Komisyon Başkanı M. Sadık Avundukluoğlu´dur (Kırıkkale Miletvekili). Esas No: 10/90, Sayı No: A. 01.1.GEÇ/81. Tarih: 9.8.1993. Rapor toplam 12 sahifedir.

(9) Komisyon Başkanı M. Sadık Avundukluoğlu´dur (Kırıkkale Miletvekili). Esas No: 10/90, Sayı No: A. 01.1.GEÇ. Komisyon Genel Kurulu´nun 9.2.1993 tarihli 65´inci birleşiminde kurulmuştur. Rapor oldukça geniş hazırlanmış ve 8 bölümdür.

(10) Mesut Yılmaz´ın bu basın toplantısı metni 15 sahifedir.

(11) Türkiye ve Güneydoğu, Türkiye´nin Sorunları Dizisi-3, Yeni Yüzyıl Kitaplığı (baskı yeri ve tarihi yok), s. 20-65.

(12) Basın Toplantısı 24.8.1994 tarihli ve metni 3 sahifedir.

***

Örnek olarak seçtiğimiz eski ve yeni araştırma raporlarını kendi aralarında gruplandırmak suretiyle inceleyeceğiz. Raporlarda üzerinde durulan temel konuları ana başlıkları ile tespitten sonra ana konuların temel meselelerini maddeler halinde ortaya koyacağız. Okuyucunun, eski ve yeni raporları daha iyi değerlendirebilmesi için raporları aynı sayfada yan yana iki sütun halinde vermeyi uygun bulduk. Eski ve yeni raporlarda üzerinde durulan meseleler ve alınması gerekli görülen tedbirler şunlardır:

 

I- 1925-1938 YILLARI ARASINDAKİ RAPORLARA GÖRE MESELELER VE ÇÖZÜMLER

A- EĞİTİM, ÖĞRETİM VE KÜLTÜR

a) MESELELER

1. Bölgede hemen hemen ?maarif? namına çok az şey vardır. (1) Meselâ MAH´ın 5.4.1928 tarihinde verdiği bir raporda ?Urfa vilâyetinde doğru dürüst okul olmadığı?, (2) yine MAH´ın Başbakanlığa 4068 numara ve 8.4.1928 tarih ile sunduğu raporunda ?maarif hemen hemen Hakkâri vilâyetinde yok gibidir? (3) denilmektedir.

2. Bölgeye yapılan öğretmen tayinlerinde gerekli dikkat ve itina gösterilmemektedir. Bir raporda ?idealsiz ve ülküsüz öğretmenler elindeki maarif çok geridir. Türk öğretmen hemen hemen yok gibidir? (4) denilmektedir. Elazığ Valiliğinin 2.10.1932 tarihli raporunda şöyle denilmektedir: ?Yeni tayin edilen öğretmenlerin bilgileri, eski ve yerli öğretmenlerin ise hem bilgileri, hem de görgüleri yeterli değildir.? (5)

3. Öğretmen   istihdam politikasında yanlışlıklar söz konusudur. Elazığ Valiliğinin raporunda bu konuda şunlar yazılıdır: ?Maarif Vekâleti öğretmen       tayinlerinde yeni mektebi bitiren öğretmenleri bölgeye tayin etmektedir. Bunların çoğu da bir yıl sonra başka yerlere tayinlerini yaptırabilmektedir. Böylece maarif için ayrılan (Valilik bütçesinden) paraların bir kısmı da yolluk, yevmiye vs. için harcanmakta ve dolayısıyla paralar boşa gitmektedir.? (6)

4. Okul çağındaki genç ve çocukların okullardan istifade nispetleri çok düşüktür. Elazığ Valiliğinin raporundaki şu yüzdeler oldukça çarpıcıdır: ?... 3544 ilkokula, 300 civarında da ortaokula devam eden talebe vardır. Hâlbuki vilâyet dâhilinde tahsil çağındaki talebe miktarı 30.000´den fazladır. İlkokuldan istifade nispeti %12 civarındadır.? (7)

5. Maarif için vilâyet gelirlerinden ayrılan pay ihtiyacın yarısını bile karşılayamamaktadır. (8)

b) ÇÖZÜMLER

1. Halkın aydınlatılması ve içtimaî hayatın düzenlenmesi için idarî tedbirler yerine okullara önem verilmelidir. (9)

2. Eğitim ve öğretimin temel taşı olan öğretmenlerin tayinlerine çok dikkat edilmelidir. Öncelikle bilgi ve görgüleri eksik öğretmenler talebeye faydalı olamamaktadır. Bu yüzden buradaki yerli ve eski memurlar batıya tayin edilerek, yerlerine Türk kültür ve geleneklerini iyi bilen idealist ve ruh sahibi öğretmenler tayin edilmelidir. Bu bir zarurettir. (10)

3. Bölgeden sıhhî ve çok önemli haller dışında çok sık öğretmen tayini yapılmamalıdır. Zira hem bu tayinler malî külfet getirmekte, hem de öğretmenlerin bölgeyi ve bölge insanını, öğrencileri tanıma fırsatları olmamaktadır. Sık sık gidip gelmelerden bölge eğitim ve öğretimi olumsuz etkilenmektedir. Kız mekteplerine idealist hanım öğretmenler tayin edilmelidir. (11)

4. Okullar açılırken bölgenin genel yapısı, halkın ekonomik, sosyal ve kültürel durumları göz önüne alınarak iyi bir okul çeşidi seçilmelidir. Buna dikkat edilmezse hem memleketin kıt imkânları boşa harcanmış, hem de eğitim öğretim bakımından arzu edilen sonuçlara varılamamış olacaktır. Bu bakımdan bilhassa vilâyet ve kaza merkezlerinde leyli (yatılı) okullar açılmalıdır. (12) Ayrıca buralarda ortaokul ve gece ilkokulları açılmalıdır. (13) Arapça konuşan ve erkekleri Kürtçe bilen Siirt, Mardin, Midyat, Savur gibi yerlerde bilhassa kız mekteplerine ehemmiyet verilerek, kızların okullara rağbet etmesi sağlanmalıdır. Hatta bu yapılırken birtakım teşvik edici hususlara da başvurulmalıdır. Bunlar arasında ikramiye, elbise, yemek vs. sayılabilir. (14)

5. Bölge insanının diğer insanlarla ve bölgenin Türkiye´nin diğer yerleriyle entegrasyonunu sağlamak için Türkçenin öğrenilmesine azamî gayret gösterilmelidir. (15)

6. Bölgede Kürtçülük ve Arapçılık fikirlerinin yayılmasına göz yummamalıdır. (16) Türk oldukları ve Türkçe bildikleri halde çeşitli sebeplerden dolayı Kürt olduklarını iddia eden bilhassa Dersim bölgesinde Türkçenin konuşulması yaygınlaştırılmalıdır. (17)

B- SOSYOEKONOMİK DURUM

a) MESELELER

1. Bölgeden toplanması gereken vergi tahsil edilememektedir, öyle ki genel olarak bu nispet 1/10´dur. Bölgeye yapılan masraf ise toplanan verginin iki katıdır. (18) Bölgede en iyi vergi toplanabilen Elazığ´da bile durum iç açıcı değildir. Elazığ Valiliğinin 2 Ekim 1932 tarihli raporunda şunlar yazılıdır: ?... vilâyetimizde 1931 malî senesi tahakkukatı 463.581 liradır, 1932 senesi tahakkukatı ise 427.995 liradır. Mesarif-i umumî ise 923.258 liradır. Buna göre bütün vergi tahsil edilebilse bile yine 495.263 lira açıktır. 1931 senesi tahakkukatından vuku bulan tahsilât ise 368.022 liradır. Tahakkuka göre tahsilât nispeti %78´dir.? (19)

2. Aşiret ağaları bölgede hâlâ her türlü mal ve nüfuza maliktirler. Ağalar hükümet güçlü olduğu zaman riyakârane bir itaat gösterirler. Zayıf ve gaileli anlarda ise siyasî fikirleri için para vs. yardımlarda bulunacak bir yapıdadırlar. Hemen bütün Doğu ve Güneydoğu´da ahali, aralarındaki ihtilâfı ağa ve seyyidler aracılığıyla çözmektedirler. (20) MAH´ın Van vilâyetiyle ilgili raporunda şunlar yazılıdır: ?... bölge halkı varını yoğunu ağalara, şeyhlere vermişlerdir. Devlete verdikleri vergi ağalara verdiklerinin yanında hiç mesabesindedir.? (21)

3. Aşiret meselesi bölgenin tarihinde her zaman önemli sosyal ve iktisâdi bir meseledir. Münferiden hakkını alamayanlar bir dayanak noktası aramakta ve bu suretle aşiret reisini emri altında kalmaya razı olmaktadırlar. Aşiret mensuplarınca aşiret reisi hükümetten bile çok güçlü ve şedittir.

Onların nazarında aşiret reisi her şeydir. Ahali, hükümeti aşiret reisinden daha güçlü görmedikçe aşiret reisinin bütün emirlerine uyar. Hükümetin emirlerini ise pek dinlemezler. (22) MAH´ın 19.4.1928 tarihli raporunda bu konuda şunlar yazılıdır: ?Siirt´in Eruh kazası halka tahakküm altında inledikleri halde bağlı oldukları Aşiret reislerinden başka güç tanımamışlardır. Aşiret reislerinin zulüm ve yolsuzlukları altında ezilmişlerdir. Ama ağanın en ufak işaretiyle ölmeyi şeref bilmişlerdir.? (23) Aşarın kaldırılması köylerde iyi karşılanmıştır. Ancak ağa ve beylerin çiftliklerinde köylülerden yine aşar nispetinde veya ondan biraz az da olsa aşar karşılığı vergi alınmaya devam edilmektedir. (24)

4. Bölge halkının genel olarak sosyal seviyesi düşüktür. Elazığ Valiliğinin raporunda şunlar yazılıdır: ?... hükümet güç kazandığı anda aşiretler aralarındaki ihtilâfa son vererek hükümete karşı bir mukavemet ve birlik kurma iti yatındadırlar.? (25) MAH´ın 21 Mart 1928 tarihli raporunda da buna benzer şeyler yazılıdır: ?Bölgedeki Kürt ahalinin içtimaî seviyesi oldukça düşüktür. Normal zamanlarda bir birleriyle sürekli ihtilâf halindedirler, ancak hükümetin gaileli bir zamanında karışıklık ve isyan anlarında derhal bir grup halinde geçici olarak idareye karşı birleşirler.? (26)

5. Bölgede dikkate değer esnaf, tüccar ve sanat erbabı yoktur. Bilhassa Hakkâri vilâyeti en zayıf durumunda olandır. 8 Nisan 1928 tarihli MAH raporunda şunlar yazılıdır: ?Hakkâri´de tüccar, esnaf, çarşı ve pazar yoktur. Herkes levazımını İran´dan, Musul´dan, Van´dan tedarik ediyorlar. Vilâyette hiçbir sanat sahibi yoktur. Mimar, marangoz gibi erbabı sanat İran´dan tedarik olunabilir. Terzi, kunduracı ihtiyacı da mutlaka Van´dan temin olunabilir.? (27)

6. Ziraat eski usulleriyle yapılmaktadır. İhraç malı yoktur. Fırat ve Murat nehirlerinden tarımda istifade edilememektedir. (28)

7. Tabiat şartları çok çetindir. 8 ay kış hüküm sürmekte ve yolları hayvanla gitmek mecburiyeti vardır. Kış aylarında Ankara´dan gönderilen posta bir aydan önce buraya ulaşamaz. (29)

8. Yol durumu oldukça kötüdür. Hemen 40-50 yıldan beri yol namına pek bir şey yapılmamıştır. (30)

9. Halkın cumhuriyet idaresine bakışı da oldukça farklıdır. Bu konuda halkı ikiye ayırabiliriz:

- Şehir ve kasabalarda oturarak az çok hükümet işleriyle iştigal eden halk ki bunların hemen tamamı idareye karşıdır.

- Bir kısmı da Cumhuriyetin ilânından bile haberi olmayan ve ?Allah padişahın kılıcını keskin etsin!? diye dua eden insanlardır.

Cumhuriyete bağlı ancak %5 civarında insan vardır. (31)

b) ÇÖZÜMLER

1. Aşiret düzeni kaldırılmalıdır. Elazığ Valiliğinin raporunda bu konuda şunlar yazılıdır: ?Bölge halkı ağa ve seyyidlerin tesirinden kurtarılabilirse cumhuriyetin istifade edebileceği en önemli unsurdur. (32) MAH´ın 5 Nisan 1928 tarihli Urfa vilâyeti raporunda şunlar yazılıdır: ?Her türlü iptidailikten kurtulmak için aşiret düzeninin yavaş yavaş kaldırılması gereklidir. Aşiret alayları teşkil etmek devletin menfaatine aşiretten, aşiretçilikten imdat ve medet ummak demektir.? (33)

2. Devlet         otoritesi         güçlendirilmelidir. MAH´ın Van raporunda şunlar yazılıdır: ?Hükümetin zayıf zamanlarında idareye karşı birleşme eğiliminde olan Kürt aşiretlerine karşı hükümet devamlı güçlü            olmak mecburiyetindedir.? (34) Çankırı Milletvekili Abdülhalik Bey´in raporunda ise şunlar yazılıdır: ?Aşiret hayatını kaldırabilmek için öncelikle Hükümetin güçlendirilmesi gerekmektedir. Aşiret fertlerinin hayat, mal ve haklarının tamamen hükümet vasıtasıyla muhafaza edilebileceğine inanmaları sağlanmalıdır.? (35) Halkın bu gerçekleri görebilmesi için az bir gayret yeterlidir. MAH´ın 19 Nisan 1928 tarihli Siirt raporunda şöyle denilmektedir: ?Siirt merkezinde halk artık ağalığın kendilerine ne kadar muzır bir keyfiyet olduğunu yavaş yavaş anlamaya ve ayrılarak idrak etmeye başlamışlardır.? (36)

3. Bölgede şimendifer hattının yapılması çok elzem ve zarurîdir. (37)

4. Şark şimendiferlerimizin Erzincan ve Elaziz tarikiyle Muş´a ve Van Gölü sahiline ve Diyarbakır´a mümkün olduğu kadar az zamanda varması temin edilmelidir. Böylece merkez ile taşra arasındaki irtibat daha kolay temin edilecektir. Hizmetler kolaylıkla bölgeye ulaştırılacaktır. (38)

5. Bölgenin sosyoekonomik durumunu çok yakından ilgilendiren arazinin dağıtımı meselesi öncelikle idarenin halletmesi gereken bir meseledir. Bu her ne sebepten ise şimdiye kadar yapılmamıştır. Hemen bütün raporlarda bu noksanlık şu şekilde dile getirilmektedir: ?Ekser yerlerde hükümet kayıtları yoktur, dolayısıyla arazinin hakikî mutasarrıfları belli değildir... bu bakımdan arazi meselesi mutlaka halledilmelidir... araziyi hemen tahrir ettirmek, yazılmamış olan araziyi yeni açılan yerleri, bağları meydana çıkarmak bu günkü sahipleri namına araziyi kaydetmek, vergiyi tahsil çarelerini bulmak lâzımdır. Bu günkü günde arazi vergisi hemen hiç mesabesindedir... arazisi dar ve nüfusu çok olan dağlık bölgelerdeki ihtilâfın çoğu arazi tasarrufu yüzündendir. (39)

C- İDARÎ YAPI

a) MESELELER

1. İdarî yapının temeli olan memurların hayat şartları, malî durumları, vasıfları ve ahlaki durumları önemlidir. Bu bakımdan Doğu ve Güneydoğu Anadolu´daki memurların öncelikle vazifelerini yapacakları hükümet binaları olmadığı gibi ailesiyle barınacağı evleri de yoktur. İktisadî olarak da memurun durumu ağlanacak durumdadır. Buralara aile götürmek veyahut aileyle gidip de barınmak mümkün değildir. MAH´ın Hakkâri raporunda şunlar yazılıdır: ?Hakkâri (Çölemerik) gibi yerlerde para olsa dahi birtakım ihtiyaçları karşılamak mümkün değildir. Zira burada cami, dükkân, fırın, han, hamam, esnaf, sebze, meyve gibi şeyler yoktur. (40)

2. Memurların içinde bulundukları ruh hali oldukça kötüdür. Bu konuda Abdülhalik Renda Bey´in raporunda şunlar yazılıdır: ?... o tarafa giden bütün memurlar arzu ve hevesle gitmiyorlar, âdeta cebren gidiyorlar. Çoktan beri oralarda bulunanlar da çocuklarını okutacak mektep bulamamaktan ve birçok vasıtadan mahrum bulunmak yüzünden müşteki ve bir an evvel garbe nakletmek teşebbüsündedirler?. (41) Yine aynı raporun başka bir yerinde ise şöyle denilmektedir: ?... bu vilâyetlerde gördüğüm devlet memurlarının kısmı azami kendilerini o taraflara sürülmüş, mağdur mevkiinde görüyor ve bihakkın çalışmak mecburiyetinde hissetmiyor. Devlet memurları garptaki ve merkezdeki memurlardan daha aşağı seviyede ve iktidardadır.? (42) MAH´ın 8 Nisan 1928 tarihli Hakkâri raporunda da şunlar yazılıdır: ?... yerli memurun sayısı dördü beşi geçmez. Diğerleri Başkaleli, Vanlı, Bitlisli, Siirtlidir. Batıdan tesadüfen gelen memurlar da birkaç ay sonra savuşmaktadırlar. Daha açık bir tabirle Hakkâri´ye giden birinci sınıf memurların % 90´ı terfian gitmektedir. Terfian gidenler bile geldikleri günden itibaren buradan kaçmanın yollarını aramaktadırlar. Azamî bir yıl burada kalan memurun ne derece faydalı olacağı tartışmalıdır.? (43) Aynı raporun başka bir yerinde Hakkâri bölgesinde kazaların birer köy gibi olduğu yazılıdır. Dolayısıyla buralara gelen kaymakamlar bir an evvel kaçmak düşüncesindedirler. Zaten buraların özelliğini bilmeyen memurun başarılı olması da mümkün değildir. Nahiyeler hemen hemen yerli aşiret reisleri tarafından idare edilmektedir. (44)

3. Bölgedeki memurların memurluk ahlâkları oldukça zayıftır. MAH´ın 12 Nisan 1928 tarihli raporunda bu konuda şunlar yazılıdır: ?... sırf kendi menfaatlerini düşünen ve aslî vazifelerini yapmayan memurların tutum ve davranışları halkı olumsuz etkilemektedir.? (45) Yine MAH´ın 21 Mart 1928 tarihli Van raporunda bu konuya değinilerek şöyle denilmektedir:    ?... halkı hükümetten soğutan bir diğer önemli amil de bölgedeki memurların yerli ve Kürt olmalarıdır. Yerli memurun tavrı iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi çeşitli sebeplerle memurla vatandaş arasında meydana gelen sürtüşmeden dolayı memur görevini suiistimal ederek kendini tatmin etmektedir. Diğeri ise siyasîdir. Siyasî görüşe sahip olan (Kürtçü) memurlar bilerek halka haksızlık yapmaktadırlar, ancak maksatlarını gizledikleri ve propaganda da yaptıkları için halk yapılan haksızlığın bizzat devlet tarafından yapıldığı hissine kapılmaktadır.... bu memnuniyetsizliği doğuran şeylerden biri de bölgedeki memurların bu kitleyi idare etmek kabiliyetinden çok uzak olmalarıdır. Ufacık menfaatlerini bile halktan çıkaran bu memurlar davranışlarının halk üzerine yapacağı menfi tesiri düşünemeyecek kadar menfaatlerinin zebunudurlar. Bir memurun yaptığı kötü bir iş halk tarafından hükümete mal edilmektedir. (46) MAH´ın 9 Nisan 1928 tarihli Elazığ raporunda şöyle denilmektedir: ?Memurlar âdet ve kıymet itibarıyla ehemmiyetsizdirler. Türk olsalar dahi mahalli hayat ve ananeye tâbi olmaktadırlar.? (47) MAH´ın 21 Mart 1928 tarihli Van raporunda meselenin bir başka yönüne dikkat çekilmektedir: ?...bankaların ve mal sandıklarının tüccar ve esnafa karşı gösterdikleri menfi tavırla vergi memurlarının birtakım yolsuzlukları halkı devlete karşı hoşnutsuzluğa itmekte, mal üretimi ve ihracında verimi düşürmektedir.? (48)

b) ÇÖZÜMLER

1. İdarî bir reorganizasyona ihtiyaç vardır. Elazığ Valiliğinin raporunda şunlar yazılıdır: ?... İdarî reorganizasyona ihtiyaç vardır. Memur sayısı fazladır. Ehliyetsiz çok memur yerine, ehliyetli az memur daha tercih sebebidir. Yüz bin nüfuslu kazalardaki kadro ve teşkilât, üç bin nüfuslu kazalarda da aynıdır. Bu kaynak israfıdır.? (49)

2. Mevcut mülkî kanunlar yetersizdir. MAH´ın Van raporunda şunlar yazılıdır: ?Mevcut vilâyetler ve memurin kanunun tatbiki ile o havalideki hoşnutsuzluğun ve hırsızlığın önüne geçmek mümkün değildir. Vali ve umumî müfettişlere yetki verilerek hırsızlığı, yolsuzluğu hissedilen veya bilinen en büyük memurlara bile gerekli cezayı vermeleri veya memuriyetten atılmalarına yetkili olmalıdır.? (50)

3. Teşkilatlanma ve memur tayininde bölgesel özellikler dikkate alınmalıdır. Bir raporda bu konuda şunlar yazılıdır: ?...memleketin hususî durumu göz önüne alınarak tayin, nakil yapılması gerekmektedir. Ancak özellikle kaymakamların tayininde buna dikkat edilmemektedir. Memurun hangi mahalde başarılı olacağı, kabiliyeti vs. araştırılıp tayin yapılmalıdır.? (51) Sınırlardaki vilâyet ve kazalarda farklı bir teşkilatlanma zaruretine özellikle işaret edilmekte ve MAH´ın 5 Nisan 1928 tarihli Urfa raporunda şöyle denilmektedir: ?... Urfa vilâyeti nazik bir hudut vilâyeti olduğu halde hükümet teşkilâtı oldukça zayıftır. Daha önce Halep vilâyetine bağlı olduğu için sürekli oranın tesirindedir. Hudut taburlarıyla rüsumat teşkilâtının dışındaki devlet teşkilâtı Anadolu´daki herhangi bir vilâyet teşkilâtından farksızdır. Hâlbuki dışarıyla teması sürekli olan bu vilâyette devlet teşkilatının çok kuvvetli olması icap eder.? (52)

4. Bölgedeki devlet hizmet binalarının durumu çok kötüdür, bu ise halk üzerinde psikolojik olarak menfi tesirler bırakmaktadır. Abdülhalik Renda Bey´in raporunda bu konu şöyle açıklanmaktadır: ?Hükümet binaları harap ve berbat bir haldedir. Karakol binaları, nahiye konakları, adi kulübe ve ahırlardan ibarettir. Bu vaziyet hükümetin itibarını sarsıyor... Hükümet binalarını, yani vilâyet, kaza, nahiye daireleriyle jandarma karakollarını hükümeti temsil edecek bir halde inşa ve tefriş etmek lâzımdır. Bunların ağaların evlerinden daha ihtişamlı ve güzel olması psikolojik olarak etkili olacaktır.? (53)

5. İdarî mekanizmanın daha kolay çalışabilmesi, bölgeye tecrübeli, kaliteli memurun gönderilmesi için devlet memurları kanununda bazı yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Bu düzenleme memurlar arasındaki eşitliği bozmamalı, memurlar arasında huzursuzluğa sebep olmamalı ve bölgedeki devlet hizmetlerinin devamlılığını sağlayıcı şekilde düzenlenmelidir. Abdülhalik Bey´in raporunda şu tedbirler üzerinde durulmaktadır: ?Bütün devlet memurlarına şamil olmak üzere mecburî hizmet kanunu çıkarılmalı ve buralara gitmeyenler terfi ettirilmemelidir. Üç yıldan az olmamak üzere yapılacak bu hizmet itibarî olarak 4.5 veya 5 yıl kabul edilmelidir. Ayrıca, sağlık memurlarına verildiği gibi diğer memurlara da ek zam verilmelidir. Bu suretle oralara mecburî hizmet dolayısıyla genç, idealist ve faal memurlar göndermek imkânı doğacaktır. Memurların maişet derdinden kurtarılması lâzımdır.? (54)

6. Halkla ilişkiler ve âmir memur ilişkilerine dikkat edilmelidir. Devlet memurunun nüfuzunu suiistimal etmesi önlenmelidir. MAH´ın Diyarbakır raporunda konu şu şekilde ortaya konulmaktadır: ?... bir vali veya kaymakamla iyi temas eden kişiler, yeni gelen vali veya kaymakamın da gözüne giriyorlar. Bu da yetmiyor, bir devlet dairesinde tutunamayan, işe yaramayan memur başka bir dairede daha yüksek maaşla istihdam ediliyor.? (55) Van raporunda ise olaya başka bir şekilde bakılmakta ve şöyle denilmektedir: ?... bu vilâyetlerde, bu mıntıka halkından Kürt olsun, Türk olsun hiçbir memur istihdam etmemelidir.? (56)

7. Bölgenin Türkiye açısından önemli bir meselesi de yaşayan nüfusun ne kadar olduğunun sağlıklı bir tespitinin olmayışıdır. Bu, idarî açıdan, askerlik açısından, ekonomik vs. açılardan, oldukça önemlidir. Gerek Abdülhalik Bey´in, gerekse Elazığ Valiliğinin raporlarında bu konuya dikkat çekilerek şöyle denilmektedir: ?... nüfus tahriratı yapılması şarttır... Orada birçok genç gözüktüğü halde kimse askere gitmiyor. ... nüfus sayımı yapılmalıdır. Böylece askerlik mükellefiyeti oralara da teşmil edilecektir. Bu gün oralardan hemen pek az, o da kasabalar halkından asker alınabiliyor. Nüfusun büyük bir kısmı gizli olduğu gibi, yazılanlardan da askerliğe icabet azdır. Memleket müdafaasına iştirak etmiyorlar.? (57)

8. Bölgede devlet daireleri arasındaki, bilhassa tahsisatlar konusundaki dengesizlik huzursuzluklara sebep olmaktadır. Bunun giderilmesi ve dengenin sağlanması lâzımdır. Bir raporda bu konuda şunlar yazılıdır: ?Bölgede daireler arasında aydınlatma ve yakacak için verilen tahsisatta büyük ölçüde nispetsizlik vardır. Meselâ mâliyeye bu işler için verilen para, dâhiliye daireleri için verilen paranın hemen 5 katıdır.? (58)

D- ADLÎ DURUM

a) MESELELER

1. Teşkilâtı her yerde kurulamamış olan adalet mekanizmasının bir an evvel her yerde teşkilatlanması zaruridir. Bilhassa ?kazalarda noksan olan adliye teşkilâtını bir an evvel ikmal etmelidir.? (59) Adliye teşkilâtının bölgede bilhassa kazalarda teşkilâtının olmaması halkı birkaç bakımdan etkilemektedir. Raporlarda bu konu şöyle dile getirilmektedir: ?Kazalarda adliye teşkilâtı olmadığı için halk mahkeme için vilâyet merkezine gelmektedir. Ancak dava uzadığı için defalarca ya köyüne, kasabasına gidip geliyor ve şehirlerde bir yerlerde yatıp kalkıyor. Bu durum halkı mutazarrır ediyor. Dolayısıyla hükümet kapısına bir daha uğramak istemiyor.? (60)

2. Adliyeyle mülkî idareciler arasında ihtilâf bulunmaktadır. Elazığ Valiliği, raporunda adliyeyi alenen hükümete şikâyet etmekte ve şöyle demektedir: ?... Palu Kaymakamı, Şeyh Abdurrahman´ı yataklık yaptığı için sorguladı diye savcılık, kaymakam hakkında soruşturmak açmıştır. Yine Ovacık´ta suçlu aşiret ağalarına cezadan nasıl kurtulacakları hususunda hâkim akıl vermektedir. Mazgirt Hâkimi suçlu bir katili ve işbirlikçilerini bırakmak suretiyle aşiretler arasında büyük kavgalara sebep olmuştur. Doktor raporuyla sabit olduğu halde 25 yaşındaki şahsı 14 yaşında göstererek suçluyu tahliye ediyor. Bölgede birçok hâkim mülkî idarecilerle ve güvenlik güçleriyle ihtilâf çıkarmaktadır.? (61)

3. Adliye teşkilâtında istihdam edilen memurların tutum ve davranışlarıyla ahlâkî seviyeleri de önemli bir konudur. Bir raporda şunlar yazılıdır: ?Adliye memurlarının irtikâbı bizi uğraştırmaktadır. Adliye Vekâleti hâlâ bölgede çoğunlukla yerli memurları istihdam etmektedir. Bunun yanında bölgede 10-15 seneden beri çalışan ve âdeta yerli durumuna gelmiş olanları da istihdama ısrarla devam etmektedir.? (62)

4. Mahkemelerin tutum ve davranışları bölgedeki toplumsal huzurla yakından ilgilidir. Bu durumu sarsan bazı hususlar şöyle dile getirilmektedir: ?Mahkemelerde ekseriyet vazifesinin şuurunda olmayan kimseler bulunmaktadır. Dolayısıyla birçok suçlu Kürt, kurtulma yolunu bulmaktadır. Çoğu zaman haklı olduğu halde bir Kürt´ün karşısında Türk haksız çıkarılmaktadır.? (63) Adliyeye güveni sarsan bir başka husus ise raporlarda şöyle dile getiriliyor: ?... mehakim-i adliye, icra-ı adaletten ziyade tezvirata, haksızlığa âlet oluyor. Dolayısıyla mehakim-i adliyeden binlerce insan firarî ve maznun olarak aranmaktadır.? (64)

b) ÇÖZÜMLER

1. Mevcut hukuk nizamı günün şartlarına cevap vermediğinden yeniden gözden geçirilmelidir. Bir raporda şunlar yazılıdır: ?Ağır ve hafif diye ayrılan cezalar aynı ceza evlerinde çekilmektedir. Cezalardan istenilen netice alınamamaktadır. Hülasa, şarkta vesait ve kanunun kabiliyeti tatbikiyesine göre mevcut ahkâm ve usullerine yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.? (65)

2. Bölgenin ihtiyaçları ve o günkü şartları göz önüne alınarak bazı düzenlemelerin yapılması teklif edilmektedir. Bu meyanda raporlarda şunu görüyoruz: ?Adliyemizin mevcut kanun ve usulleriyle oralarda asayişi temin imkânı yoktur. Oralar için hususî kanun ve mahkeme kurulması idareten ve siyaseten doğru olmaz. Anayasamıza aykırı olmamak şartıyla mevcut kanunlardan istifadeyle oralarda on yıl süreyle örfî idare kurulabilir. Umur-u cezaiye adliyeden alınarak teşkil edilecek örfî mahkemelere tevdi edilmelidir. Adliye ise geçici olarak bir müddet sadece hukuk davalarına bakmalıdır. Ahali, mahkemelerin kendi haklarını muhafaza ve koruyacağına kanaat getirerek mahkemelere müracaatı tercihe başlayınca umuru cezaiye de yavaş yavaş adliyeye tevdi edilebilir. (66)

3. Raporlarda, doğrudan suçlu olmayan veya adî suçlardan aranan ve yurt dışına kaçmış insanları kazanmak için bir aftan da istifade edilebileceği vurgulanmaktadır. ?Haklarında celp ve ihzar olup da isyana iştirak etmeyenler için af veya tecil çıkarılması uygundur.? (67) ?Adî suçlu olup yurt dışında firarda olanların hükümetin affına mazhar olacaklarını ümit ettikleri ve dönmek istedikleri işitilmektedir.? (68)

E- GÜVENLİK VE ASAYİŞ

a) MESELELER

1. Bölgede en önemli meselelerden biri jandarma teşkilâtının yetersizliğidir. Bir raporda bu konuda şöyle yazılıdır: ?... jandarmanın kıymeti yoktur. Yerli (o bölgeden) jandarmanın değiştirilmesiyle onların yerine gönderilen Türk ve diğer jandarmalar vazifelerini yapacak durumda değildirler. Talim ve terbiye görmemiş, hatta bir kısmı silâh istimalini öğrenmeden vazifeye sevk edilmiştir.? (69) Yine aynı konuyla ilgili aynı raporun bir başka yerinde ise şunlar yazılıdır. ?... Şark vilâyetlerimizde ve bütün memlekette en ehemmiyetli meselelerden birisi de jandarma meselesidir. Jandarmanın ıslahı kemiyet değil, keyfiyet bakımından olmalıdır.? (70)

2. Bir diğer konu ise, devamlı hareket halinde ve çoğunlukla atlı durumda olan eşkıyaya karşı kullanılarak güvenlik güçlerinin evsafı ve ne tür bir güç kullanılacağıdır. Jandarmanın dışında piyade birliklerinin kullanıldığı raporlarda ifade edilmektedir. MAH´ın Van raporunda bu husus ile alâkalı şunlar yazılıdır: ?... piyade kıtaatı ancak mevkiinde ve civarında sabit hedeflere karşı iş görebiliyor. Daima seyyar ve atlı olan eşkıyaya karşı mutlaka süvari kıtaatı istihdam edilmelidir. Zira piyade eşkıyanın peşinden yetişemiyor. Eşkıya fecaatini yaptıktan iki saat sonra harekete geçen piyade en çok 24 saat sonra vaka mahalline yetişebilirse, bittabi bu süratle ne eşkıya tutulabilir, ne de halk eşkıyanın zulüm ve iğtisafından kurtarılabilir.? (71)

3. Bir diğer, belki de en önemli mesele ise halkın içinde bulunduğu halet-i ruhiyedir. Bu meselelerin en can alıcı noktası halkın içinde bulunduğu korku psikolojisi ve kimin yanında yer alacağına karar verememesidir. Bu nokta ile ilgili raporlarda oldukça açık, net bilgiler ve misaller mevcuttur. Bir raporda şunları görüyoruz: ?... tedibata rağmen bazı kasabalarda sakin olan ve Kürtlüğe temayül etmeyen Türklerle, isyan mıntıkasında hükümete taraftarlık eden Kürtler hayatlarından emin görünmüyorlar. Buralardaki tedbirleri geçici ve gayri kâfi görüyorlar. Hayatlarını temin için oralardan göç etmek niyetindeler.? (72) Hatta MAH´ın Van raporunda, halkın yukarıda arz etmeye çalıştığımız halet-i ruhiyesini çok daha açık ve net biçimde ortaya koyan ve bizzat halkla yapılan görüşmelerde vatandaşın dile getirdiği şu misale yer verilmektedir: ?... köylü hükümetten ziyade eşkıyadan korkmaktadır ve bunun sebebini açıkça söylüyorlar. Diyor ki: ?Ben eşkıyanın geldiğini gittiğini haber vermekten korkuyorum, çünkü hükümet kuvvetleri yetişinceye kadar kaçıyorlar, ele geçmiyorlar. Bilahare benim haber verdiğimi adamları vasıtasıyla duyan ve işiten eşkıya bu defa beni öldürmek üzere geliyor. Hâlbuki hükümet çok yapsa bir dayak atar. Birkaç gün hapis eder, kurtulurum. Hükümetin rahim ve şefkati vardır. Fakat eşkıyada bu yoktur. Binaenaleyh eşkıyanın cezası daha ağır olduğundan onun dediğini yapmak mecburiyetinde kalıyorum?. Bu sözlerle ?kuvvetlerinizle bizi eşkıyaya karşı himaye ve muhafaza edemiyorsunuz? demek istiyor. Hükümet kuvvetlerine itimat etmiyorlar. Acı da olsa bu gerçeği itiraf etmek mecburiyetindeyim.? (73)

4. Mardin yolunda soygunculuk yapılmakta ve bilhassa posta soyulmaktadır. Bu işin içinde Diyarbakır´daki Kürtçülerin oldukları kesindir. (74)

b) ÇÖZÜMLER

Meseleleri böylece belli noktalarda tespitten sonra, aynı raporlarda teklif edilen çözümleri de sırayla şu şekilde sıralayabiliriz: Elazığ Valiliğinin raporunda şu tekliflere yer verilmektedir: ?... jandarma ıslah edilmelidir. Zira 25 senelik idare-i memuriyetimde jandarması muntazam ve iyi subay, astsubaylar elinde olan yerlerde yalnız asayiş değil, diğer devlet işlerinin de iyi yürüdüğünü gördüm.? (75) Bir başka raporda meseleye daha başka açılardan bakılmış ve çok yönlü tedbirler teklif edilmektedir. Bunlar şunlardır: ?... talimsiz ve kalitesiz 40 bin jandarma yerine daha iyi eğitilmiş ve üçte bir nispetinde bir sayıda iyi maaş alan jandarmanın daha faydalı olacağı şüphesizdir. İaşe ve masraflarının büyük bir kısmını temin edemeyen jandarma vazifesini ifada zorlanacaktır. Ağalardan uzak durmaları için ihtiyaçlarının hükümetçe karşılanması elzemdir. Yoksa ağanın ekmeğini yiyen, ağaya muhtaç olan jandarma, ağa aleyhinde olan hükümet emrini nasıl icra edebilir. Dolayısıyla jandarmayı behemehâl meslek haline koymak, miktarını azaltmak, maaşını çoğaltmak lâzımdır.? (76) Görüldüğü gibi meselenin malî, psikolojik, sosyolojik, ahlaki birçok yönüne bu raporda parmak basılmakta ve gerçekçi bir rapor karşımıza çıkmaktadır. Bir başka raporda da şunlar yazılıdır: ?... bu vilâyetlere batıdan Türk efradından jandarma gönderilmelidir. Bu jandarmaların münevver olmasına dikkat edilmelidir. Maaşları artırılmalıdır.? (77)

2. Değişik zamanlarda ve ayrı ayrı kişi ve kurumlarca verilen raporlarda hassasiyetle üzerinde durulan bir hususta halkın elinde gelişi güzel bulundurulan silâhlardır. Ayrıca bir de bölgeden gerçek manada askerliğe alınamayanlar üzerinde durulmaktadır. Bir raporda şunlar yazılıdır: ?... Kürtlerdeki silâhların bir program dâhilinde toplanması lâzımdır. Silâh taşıması icap edenlere ruhsat verilmelidir. Ruhsatsız silâh taşınmasına müsaade edilmemelidir. Taşımakta ısrar edenler cezalandırılmalıdır ki caydırıcı olabilsin. Ayrıca böylece silâh ticaretinin de önüne geçilebilir. Hükümetçe silahlandırılan Aşiret Süvari Alaylarına da son vermek uygun olur.? (78) Elazığ Valiliğinin raporunda da aynı konulara değinilerek şunlar teklif edilmektedir: ?? daha önce yapılan tedibat az kuvvetle ve bölgesel yapılmıştır. Daha geniş bir tedibat yapılacak, silâhlar toplanacak, halktan asker alınacak olursa, halk çapulcuların tesirinden kurtarılacak ve huzur sağlanacaktır.? (79)

F- DIŞ-İÇ TAHRİK VE MENFİ PROPAGANDA

a) MESELELER

Türkiye güney ve güneydoğusunda Irak (daha doğrusu İngilizlerle), güneyinde ise Suriye ile (gerçekte Fransızlarla) hem huduttur. Bu bakımdan doğu ve güneydoğu bölgesi hassas ve naziktir. (80) Bölgede propaganda ve tahrik faaliyetlerinde bulunanları dış ve iç unsurlar diye iki ana bölüme ayırmak gerekmektedir. Dışarıdan ülkemizi karıştırmak isteyenlerin başında, İngilizler, Fransızlar ve Ermeniler gelmektedir. Bunlara ilâveten bir de Kürtçü ve dışarıda teşkilatlanmış olan teşekküller vardır. İçeride ise siyasî ayrılıkçılık ve bölücülük peşinde koşan bazı illegal dernek ve kuruluşlar söz konusudur. Bu unsurları teker teker sırasıyla raporlardan takip edelim:

1. İngilizler: İngilizler doğuda çok önem verdikleri Hindistan´ın savunulması endişesiyle Irak ve İran´ı hâkimiyetinde tutmak istemektedir. Bunu temin için İslâm âlemi üzerinde büyük nüfuzu olan Türkiye devletini zayıflatmak ve yıpratmak istemektedir. Bunun için de ülkemizde yaşayan muhtelif milletler arasında tefrika çıkarması gerekmektedir. Bu gayesine ulaşabilmesi için en müsait yerlerden biri de Mardin´dir. Ülkede karışıklık çıkarmak amacı ile kullanılabilecek unsurlar şunlardır: Aşiret reisleri, Nasturiler, Yezidîler, Süryaniler. Bilhassa Süryanileri ücretli asker olarak İngiliz ordusunda çalıştırmaktadırlar. Bilahare bunları maksatlı olarak silâhları ile birlikte terhis etmişlerdir. (81)

2. Fransızlar: Fransızlar aramızdaki anlaşmalara rağmen hiçbir anlaşma hükmüne riayet etmemektedirler. Aksine bizden kaçan asilerle temas kurmakta ve onları bize karşı himaye etmektedirler. (82)

3. Ermeniler: Kürtçülük cereyanlarının odak noktası durumuna gelen Halep´teki hareketler özellikle Urfa´yı hedef almaktadır. Ancak buna karşı hiçbir ciddî tedbir alınmamaktadır. Bilhassa Ermeniler, bu hususta büyük rol oynamaktadırlar. Hat üzerindeki istasyonlarda cenupta açılan Ermeni dükkânlarının hepsi birer melanet yuvasıdır. Bunlara karşı yapılacak şey kuvvetli karşı propagandadır. Suriye´de her geçen gün Ermeniler güçlenmektedir. Şu halde Ermeni davası Kürt davası şekline bürünmüştür. Her gayri memnun sınırı kolayca geçmekte ve Suriye´de propagandaya maruz kalmaktadır. Buna mani olacak tedbirler alınmalıdır. (83)

4. Yerli İşbirlikçiler ve Dışarıdaki Kürt Cemiyetleri: Ahalinin cahil olması yüzünden İngiliz ve Fransız propagandasının menfi neticelerini anlayacak durumda değillerdir. (84) Dışarıyla kolay temasları ve mahallî hükümet erkânının olumsuz davranışları bunları çeşitli cereyanların içine itmiştir. Bu yüzden de kin ve intikam duygularıyla hükümete karşı muhalefet etmektedirler. (85) Bölgede isyankâr çeteleri iki gruba ayırmak mümkündür.

?Siyasî ve adî eşkıya? olmak üzere.

Siyasî çeteler bilhassa Yezidîler aracılığıyla İngilizlerle temaslarını sürdürmektedirler. Fransızlarla da temasları devam etmektedir. Maksatları Kürdistan istiklâlini temin ettikten sonra birtakım menfaatleri elde etmektir. Şeyh Sait´in biraderi Abdürrahim zaman zaman Fransızlarla Arap ve Ermenilerle temas etmektedir. Fransızlar Abdürrahim´e aylık maaş verdikleri gibi diğer Kürtlere dağıtılmak üzere civardan da zahire toplamaktadırlar. (86)

Kürtçülük fikirlerini, daha ziyade Diyarbakır´da Cemil Paşa ailesi yaymaya çalışırken Şeyh Sait isyanından sonra bu tahrikçiler çoğalmıştır. Haricî propaganda bunda büyük rol oynamıştır. Bu tahrikçiler tekkesi kapanan şeyhler, evkafı elinden alınan mütevelliler, cumhuriyetin kovduğu hırsız memurlar, ağalar, beylerdir. (87) Bütün vilâyetlerde, memleket dışındaki Kürt cemiyetlerin propagandaları devam etmektedir. Propagandanın esası şöyledir: Seyyit Abdullah´ın Şemdinan´dan Abdülmecid´in oğluyla, Şeyh Mahmud´un Cizre´den Türkleri mağlûp ederek Kürdistan´a gideceklerini ve son isyanda ölenlerin intikamını almak lâzım geldiğini, bunun için bütün Kürtlerin birleşmesinin elzem olduğunu neşretmektedirler. Atide millî bir isyan için propagandalar devam ediyor. İntikam fikirlerinin iyiden iyiye yerleşmesine her vasıtayla çok çalışılıyor. (88)

B. ÇÖZÜMLER

1. İngiltere´nin Irak´ta, Fransa´nın Suriye´de yerleşmesi bölgede siyasî manada Kürtçülük ve Arapçılık fikirlerinin artmasına sebep olmuştur. Fikrî hareket menfaatle de birleşince Türkiye´nin işi daha da zorlaşmaktadır. Bunun için hudutta kuvvetli ve muntazam bir idare tesis etmek gerekmektedir. Bu taraftaki askerler, memurlar, yani devletin idaresi daha muntazam olursa yapılan menfi propaganda suya düşer. (89)

2. Devlet aleyhine eşkıya ve yabancı propagandacıların çıkardıkları söylentiler halkı devletten soğutmaya matuftur. Cahil halk bu yalanlara inanmaya mütemayildir. O bakımdan ilgililerin halkı aydınlatmaları gerekmektedir. Ancak görünen o ki memurlar bu yönde görevlerini yapmamaktadırlar. (90)

3. Hariçten dâhile propagandaya vesile olan ve eşkıyaya yataklık eden sınır köylerine muhacir yerleştirmek ve kuvvetli süvari jandarma kıtaları teşkil etmek ve köyleri eşkıyaya karşı korumak gerekir. (91)

G- SAĞLIK

a) MESELELER

1. Bütün vilâyette tabip, eczacı ve eczane yoktur. Memurlar bu ihtiyaçlarını bulunursa askerî tabipten, olmadığı takdirde dua ile temin ederler. (92)

2. Kasabalar bile pislik içinde ve memurini sıhhiyeden mahrum bir haldedir. (93)

3. Vilâyet merkezinde sağlık işleri genel olarak iyi ise de kazalarda istenilen seviyede değildir. (94)

b) ÇÖZÜMLER

1. Hükümet Tabipleri müsait zamanlarda köyleri dolaşmalı ve parasız ilâç dağıtılmalıdır. (95)

 

DİPNOTLAR

(1) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-2, 1-5, 1-8, 1-13.

(2) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-21.

(3) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-23.

(4) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-2, 1-5.

(5) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-6.

(6) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-6.

(7) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-5.

(8) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-5.

(9) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-8, 1-13.

(10) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-6.

(11) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1, 1-8, 1-13; K 2, D. 9, F. 2-6.

(12) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-27.

(13) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-8, 1-13.

(14) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1- 1-13.

(15) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-8, 1-13, 1-21.

(16) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-21.

(17) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-4, 1-5, 1-9, 1-13.

(18) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2, 2-1.

(19) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-4.

(20) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2, 2-1.

(21) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 15.

(22) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-10, 1-14.

(23) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-34.

(24) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-3, 1-5.

(25) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-2.

(26) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-15.

(27) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-23.

(28) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-10, 2-11.

(29) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-24.

(30) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 1-2, D. 9, F. 2-7.

(31) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-38.

(32) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2, 2-21.

(33) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-20.

(34) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-15.

(35) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-10, 1-14.

(36) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-35.

(37) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-7.

(38) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-9, 1-14.

(39) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-4, 1-5, 1-11, 1-14.

(40) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-23.

(41) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-12, 1-14.

(42) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-2, 1-5.

(43) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-23.

(44) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-23.

(45) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-30.

(46) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-6.

(47) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-27.

(48) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-41.

(49) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-5.

(50) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-40.

(51) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-13.

(52) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-19.

(53) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-4, 1-5, 1-10, 1-14.

(54) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-12, 1-14.

(55) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-40.

(56) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-17, 1-18.

(57) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-4, 1-5, 1-11, 1-14, 1-23; K. 2, D. 9, F. 2-9.

(58) a.g.a., K. 2. D. 9, F. 2-16.

(59) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-7, 1-18.

(60) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-16.

(61) a.g.a., K. 2. D. 9, F. 2-4.

(62) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-2.

(63) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-40.

(64) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-2, 1-5.

(65) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-4.

(66) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-9, 1-10, 1-14.

(67) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-14.

(68) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-17, 1-18.

(69) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-2, 1-5.

(70) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-12, 1-13, 1-14.

(71) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-17.

(72) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-3, 1-5.

(73) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-16, 1-17.

(74) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-38.

(75) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-2.

(76) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-13, 1-14.

(77) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-17.1-18.

(78) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1, 1-17, 1-18.

(79) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-2.

(80) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-29.

(81) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1- 29.

(82) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-29.

(83) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-22.

(84) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-30.

(85) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-30.

(86) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-30.

(87) a.g.a., K. 144, D. 3 F. 1-40.

(88) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-4, 1-5.

(89) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-20.

(90) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-15.

(91) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-17, 1-18.

(92) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-23.

(93) a.g.a., K. 144, D. 3, F. 1-2, 1-5.

(94) a.g.a., K. 2, D. 9, F. 2-10.

(95) a.g.a., K. 144, D. 3, F. -17, 1-18.

  • Cumartesi 17.6 ° / 4.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazar 3.6 ° / -4.7 ° Orta kuvvetli veya yoğun ve sağnak şeklinde kar
  • Pazartesi 2.8 ° / -6.5 ° Hafif dondurucu yağmurlu