OSMAN ÖCAL


Nam-ı Diğer Abdal-ı Nam

Nam-ı Diğer Abdal-ı Nam


Böyle dar ve kıymetsiz bir alana sıkıştırılmış bir yerleşim alanı ile ilgili bazı bilgilerin köşe yazısı olarak gazete sütununu işgal etmesini doğru bulmuyorum diyen okuyucularımız olabilir. Öyle düşünen okuyucumuz olursa şayet peşinen şunu demek isterim: ‘Altının değerini sarraf bilir.’ Yine geçmişini hatırlamayanların gelecekte kendileri de hatırlanmaz, diyorum. Son olarak : ‘Kızım sana diyorum gelinim sen anla.’ Sözünü hatırlatmak istiyorum değerli okurlarıma.

Türk milleti gerek konar-göçer durumunda gerek yerleşik düzene geçtikten sonra adım attıkları her mevkie mevkiinin bazı özelliklerine uygun anlamlı isimler vermiştir. Günümüz gençleri ne bu yerlerin birçoğunun adını ne de anlamını hatta yerini bile bilmemektedir. Oysa bu mevki i adlarının birçoğu geçmişe ışık tutmaktadır. Bu konuda ve yok ettiğimiz geçmişe dair kısa hatırlatmalarım olacak, yerelde köyümüz insanına genelde tüm okuyucularımıza.

Köy isminden başlıyorum. Çocukken duyduğumuz bir ad: Abdal-ı nam Koru. İlk isim Abdal-ı nam. İncelediğimiz bazı kaynaklarda bu ve benzeri isimlere eriştik. Bu ismi neden, ne zaman aldı; ne için, hangi şartlarda değiştirip Koru adını aldı, kesin bilgiye ulaşamadık. Köyümüz arada sadece sokak(aralık) mesafeleri olan dört parçaya bölünmüş, Türkmen geleneğinden kalmalı ki isimleri aşağı oba, orta oba, yukarı oba, pınar obası.

Asıl yerleşim alanının yaslandığı Karatepe, ismini renginden almış. Karatepe’ye çıkıp çevremize baktığımızda: köyün kuzey doğusunda Gedik, gedik şeklinde olduğu için, hemen arkasında ki dere Gediğin ardı, biraz daha ilerisi Sarıkaya, kayaların renginden almış. Saat yörüngesinde dönerek baktığımızda Kayabaşı, kayalıkların üstünde olduğundan, hemen arkası Öksüz dere, küçük ve paralelinde dere olmadığından, ileri bakıyoruz Altın tepe, kim bilir belki hazine üstünde. Dönmeye devam ediyoruz; Dizili taş çapı yaklaşık on-on beş metre daire şeklinde temeli andıran taşların dizili olmasından, arkası Kürdün Yurdu deresi burayı çıkaramadım. Sağında Orta dere, onun sağında Musluğun dere burayı da çıkaramadım. Sağında Kartal kayası kartalların konacağı şekilde yüksek iri ve sıra kayalıklarla dolu. İlerisi Kızıl dere meşelik alan arazi renginin kızıl olmasından. Sağında ve hemen köyün yanında Arpalık. Birkaç sülalenin burada arazisi olmakla beraber arpalık olarak tahsis edildiği şüphesi var ama kime, niçin? Uzak mevkii isimlerini saymıyorum.

Sağında mezarlık, arkası Mezarın ardı, ilerisi Sarı meşe, hala birkaç meşe var. Mezarın sağı Güldürmez mezarlıktan dolayı almış olmalı bu ismi. Sağında Tek mezar yabancı birisine ait tek bir mezar olmasından ötürü. Aynı yerin ikinci ismi Kerpiçlağ kerpiç yapılan yer olduğundan. İlerisi Aşağı harman, arazi meyil durumuna göre harman dökülen en aşağıdaki yer olmasından. Sağı Karatepe’nin ardı, Karatepe’nin arkasında olmasından. Uzak mevkii isimlerini saymıyorum. Birkaç örnekte insan ismine göre isimlendirilmiş yer adı: Hüseyin’in suyu, Haydar Ali, Ahbat’ın ini…

Köy Kızılırmak kenarında olmasından ötürü eski Anadolu uygarlıklarının izlerini taşıdığından eminim. Fakat bütün yerüstü kalıntılar yok edildi. Arpalık mevkiinde bir eski yerleşim yerinin olduğu söylenirdi. Kızılırmak’a yakın geniş bir alanda yerleşim izleri mevcut iken çocukluğumuzda var olan mezarları yok edildi. Dizili taş yok edildi. İbriç ve Kuş alan değimiz yerlerde de eski uygarlık yerleri kalıntıları yok edilmiş durumda.

Köy içinde bir hanede önce yerleştirilip sonra üzerine ev inşa edilen ve buğday ambarı olarak kullanılan oldukça büyük bir küp vardı, şimdiki durumu nedir bilmiyorum. Yine diğer hanelerde çok sayıda küp, çuval, heybe, kilim, halı birer birer gitti. Ne yöresel giysi bıraktık ne boyalı beşik, ne bakır sini ne çirtikli sahan, ne düğünlerde çalınan def ne Pembe haladan bir ağıt.

Köyümüzün en eski yapılarından Osmanlı süslemeli camii, yine iki adet içerisi ve tavanı Osmanlı süslemeli iki adet köy odası yok edildi. Seyit Ali Emminin üzerine çıkıp ezan okuduğu kahverengi taşın bile bir değeri vardı. İki adet dibek ( sofu) taşımız vardı küçüğü yok edildi. Sanki üçüncüsü de vardı gibi hatırlıyorum. Eskiye dair bütün tarım araç-gereçleri, dokuma tezgâhları, pamuk atma eğirme aletleri ve araçları yok edildi. Elle yapılmış işlemeli bir tane mezar taşı bırakılmadı. Bize tarihimizi hatırlatacak bir tane pınar ve belki de köyümüzün yaşını ortaya çıkarak bir tane dut ağacı kaldı. Ha gayret diyorum.

Geçmişe ait isimler, unvan sözcükleri artık kullanılmıyor. Börk, kâğ gibi. Hemen her sülaleye verilen bir kâğ unvanı vardı; belki kâhya belki bey ağa anlamında idi tam bilemiyorum ama iyi bir anlamda olduğu kesin. Çünkü çocukların bile dikkatini çektiğini ve bu unvanı almak istediklerini biliyorum.

Şöyle bir olay duymuştum. Seyit Yurtlu ve Şahin Öztekin adlı iki köylümüz çocukken bir üzüm bağına girip üzüm asmasının dibine yatarak hem üzüm yiyorlarmış hem de kendi aralarında konuşuyorlarmış: ‘ Bundan sonra sen bana Şahin Kâğ de…’, ‘Sen de bana Seyit Kâğ de…’ Mucipsiz ve bekçisiz köy olur mu?

Definecileri bilmem ama köyümüze hiç turist geldiğini hatırlamıyorum. ‘Keşke’ diyenlerimiz oldu mu bilmiyorum ama keşke yarı açık bir köy müzesi oluşturabilseydik.

  • Perşembe 25.7 ° / 13.5 ° Güneşli
  • Cuma 23.2 ° / 11.5 ° Güneşli
  • Cumartesi 23.2 ° / 8.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı