Çocukken ne güzeldi bayramlar…
Heyecan…
Farklılık…
Mutluluk…
Hani diyor ya:
“Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar?”
O hesap,
Yaşımız ilerlediği için mi, yoksa dünyanın umurunu daha çok hissettiğimizden midir bilinmez…
Ya da yaşanılanlar mı bizleri böyle düşünmeye sevk ediyor...
Bahar gelince bir burukluk, bir hüzün kaplıyor içimi…
Ve aklıma merhum Abdurrahim Karakoç üstadın o güzel mısraları geliyor…
Bu hüzünlü şiiri
Bayramları buruk geçirenler…
Ne yazık ki bayram mutluluğunu ve heyecanını hissedemeyenler…
Ve bayrama iki gün kala, bir ömür hizmet ettikleri vatanlarında ödül(!) olarak bir ömür de cezaevinde yatmaları reva görülen “Mustafa Özbek”ler, “İlker Başbuğ”lar, “Engin Alan”lar için paylaşıyorum.
Rabbim, çocukluğumuzdaki gibi heyecanlı, mutlu ve huzurlu bayramlar nasip etsin!..
***
Bayramlar Bayram Ola
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı “Bayram” dedi, yalın ayaklı
Adam “Bayram” dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir “off!” kurtuldu
Oğlu “Bayram” dedi, sırtı yamalı
Adam “he ya” dedi, gözü kapalı..
Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat “Bayram” dedi, eğdi başını
Adam “evet” dedi, sıktı dişini..
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim “Bayram” dedi, silindi yazı
Adam “öyle” dedi, bağrında sızı..
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta
Yer gök “Bayram” dedi, ağzını açtı
Adam “Bayram” dedi, evinden kaçtı…
(Abdurrahim Karakoç)